Fırat Kalkanı harekatı başlayalı ve Suriye’ye davullu zurnalı girişimizin üzerinden tam 6 ay geçti ama, ancak 20 km gidebildik ve El-Bab’a varabildik! Verdiğimiz şehit sayısı 70’i geçti, yaralı sayısını ve ekonomimize getirdiği ağır masrafları ise henüz bilmiyoruz.
Kelimenin tam anlamıyla; “başarısızız!” denebilir. Nasıl başarılı olsunlar ki! Savaş silahla değil, insanla kazanılır. Fırat Kalkanı harekatında görevli, yüzbaşı rütbesinde bölük komutanısınız; askerinizi ne için savaştıkları konusunda nasıl inandıracak, motive edecek ve yüreklendireceksiniz? Her şeyden önce, siz inanmıyorsunuz ki!
Fırat Kalkanı
Fırat Kalkanı başladığı gün söyledik; “Yanlış adamlarla doğru şeyler yapılamaz” diye. Türkiye, güneyinden PKK uzantısı olan PYD ile kuşatılmak istemiyor ve Akdeniz’e uzatılmak istenen koridoru engellemek istiyorsa; Suriye merkezi hükümeti ile işbirliği yapmalıydı, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) denen teröristlerle, canilerle ve çapulcularla değil!
Ne yazık ki ülkemiz; Mart 2011’de başlayan emperyalizmin Suriye’deki vekalet savaşına odun taşıdı, Beşar Esad’ı yıkmak için dünyanın her tarafından getirilen Radikal İslamcı ruh hastalarına Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte destek verdi. Bu gerçek; bütün dünya tarafından biliniyor, yazılıyor ve kayıt altında. Ayrıca, IŞİD’ın petrol ticaretinde ülkemizdeki iktidar başrolü oynadı!
Hesap Vermeyi Gerektiren Hatalar
Türkiye, emperyalizmin bu insanlık dışı kirli savaşına destek vermeseydi; Suriye’de merkezi hükümet zayıflamaz ve kuzeyde Türklere ve Araplara karşı etnik arındırma yapılamaz, kantonlar (Cizre, Kobani, Afrin) birleştirilemez ve koridor için uygun zemin oluşturulamazdı. Diğer taraftan; ülkemiz teröre boğulmaz ve içinde resmi rakamlarla 35 bin teröristi barındıran 3,5 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı ülkemize doluşmazdı!
Demem o ki, Fırat Kalkanı harekatına başlanmasının nedeni, iktidarın Suriye konusunda yaptığı; affedilmez, hatta yargı önünde hesap vermeyi gerektiren fahiş hatalarıdır. Bu hatalardan, tamamen değil belki ama kısmen, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında dönüldü. Çünkü; Darbe Girişimi önceden haber alınarak kontrollü hale getirilse de, arkasında ABD’nin olduğu görüldü! İşte bu yüzden, Rusya’ya doğru savrulduk!
Putin Erdoğan’a Güvenmiyor
Rusya ile 15 Kasım 2015’de Rus savaş uçağının düşürülmesi sırasında bozulan ilişkiler; tam 7 ay sonra Haziran 2016’da özür dilenmesi ve arkasından 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında düzelmişti düzelmesine ama, bir türlü eski halini almıyordu. Rusya, Türkiye’ye karşı koyduğu ambargoların hepsini kaldırmıyordu! Çünkü Putin, Tayyip Erdoğan’a güvenmiyordu.
Tayyip Erdoğan da Rusları ve Putin’i sevmiyordu. Rusları sevmemek, hatta Ruslara “domuz” gözüyle bakmak; biraz Osmanlı tarihinden, biraz Soğuk Savaş (1947-1989) döneminden geliyordu. Ama çoğunlukla Erdoğan’ın da içinde yetiştiği Siyasal İslamcı ideoloji; en çok Batı tarafından kullanılmasına rağmen Batı’yı sever, Ruslardan nefret ederdi! Siyasal İslamcılarımızın sevdikleri ama kullanıldıkları Batı; önce İngiltere, I. Dünya Savaşı (1914-1918) öncesi ve sırasında Almanya, II. Dünya Savaşı’ndan (1939-1945) sonra da tamamen ABD oldu!
Gizli Kapaklı İşler!
Yani Tayyip Erdoğan, Rusların yanına mecburiyetten gitti. Ama gönlü ABD’de idi! Bunu, ABD’ye de hissettiriyordu! 20 Ocak 2017’de, Trump’ın göreve gelmesi ile birlikte, meraklı ve umutlu bekleyiş başladı. En sonunda beklenen gerçekleşti ve 8 Şubat’ta Trump, Erdoğan’ı aradı. Trump, Suriye konusunda yapılacaklar için; “CIA Başkanı’nı sana gönderiyorum, harekatı planlayın” demiş olmalı ki, ertesi günü CIA Başkanı Mike Pompeo, ilk yurt dışı ziyaretini yapmak üzere Türkiye’ye geldi. Uluslararası hukuka uygun, normal işler planlanacak olsa Dışişleri veya Savunma Bakanını gönderirdi! Ama gizli kapaklı işler planlanacaktı!
Trump, IŞİD’le mücadele kapsamında, El-Bab’da bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Rakka’ya yönelmesini istiyordu. Halbuki; ülkemizin çıkarları gereği, müteakip askeri hedef Menbiç olmalıydı! Ama bunu ABD uygun görmüyordu! İşte bu ortamda geldi, CIA Başkanı Pompeo!
Putin, İkili Oynandığının Farkında
Putin liderliğindeki Rusya, Tayyip Erdoğan’ın epeydir ikili oynadığının farkındaydı. O nedenle; “PKK ve PYD’nin Rusya’nın terör listesinde olmadığını” deklare etti, Moskova’daki PYD Bürosunu açık tutmaya devam etti, Suriyeli Kürtleri Amerika’nın kucağına atmamak için Astana’da Kürtlere özerklik veren anayasa teklifini ortaya attı.
Ruslar Gözdağı Verdi!
Ruslar, Trump ve Erdoğan arasındaki telefon görüşmesini dinlemişlerdi. Suriye işini kotarmaya gelen Pompeo’nun Türkiye’ye geldiği gün (9 Şubat 2017) düğmeye bastılar ve El-Bab’da bulunan Türk Birliğine hava saldırısı yapıldı, 3 şehit verdik 11 askerimiz de yaralı.
Ruslar; “Yanlışlıkla oldu” deseler de bu, Türkiye’ye karşı çok açık bir gözdağıdır. “Yanlışlar yapmaya ve ikili oynamaya devam edersen, çok zarar görürsün” demek istiyor Ruslar!
Diktatörlük Yetkisi İstiyor
Evet, gençlerimiz Suriye’de boş yere ölüyorlar. Sorumlusu; bugün ülkemizi gayri anayasal ve gayri hukuki olarak yöneten iktidar iradesidir. Ülkemiz her geçen gün, bir önceki günü aradığımız çok açık bir felakete doğru ilerliyor. Şimdi bu irade bizden “Diktatörlük” yetkisi istiyor.
Günümüzden 400 yıl önce yaşamış ünlü filozof René Descartes; “Düşünüyorum, öyleyse varım” diyor. Descartes’den 300 yıl sonra, günümüzden ise yaklaşık 100 yıl önce Albert Camus çıkıyor; “Düşüncesini eyleme çeviren, itiraz eden, başkaldıran ve hayır diyen; insandır” diyerek insanlığın gelişiminde çağdaş insanın geldiği çizgiyi ifade ediyor.
Evet, çağdaş insan; kendisine sunulanı şüphe ile karşılayan, anlayan, hiçbir soncul olmadan analiz eden, sorgulayan, kimseye biat etmeyen, ezcümle çağdaş düşünme işlemi yapan ve bunu eyleme çevirerek “HAYIR” demesini bilen insandır.
İLK KURŞUN