“İsrail devleti dostumuz”…
Hani derler ya !.. “Dön babam dön”…
Bugünlerde “Hükümet yetkilisi” gazete ve tivi bürolarını geziyor; “İsrail ile mutabakatı” anlatıyor!.. “Şu yok, bu yok” diyor da ne(ler) olduğunu bir türlü söyle(ye)miyor. Ne dedikleri ne anlattıkları belli değil. Fakat çok net olan husus; Erdoğan imajı cilalanıyor. “Top Erdoğan’ın ayağında” sahte algısını yerleştirerek akılları sıra the başkana gol pozisyonu hazırlıyorlar…
Peki, ‘One minute’ şovları, Mavi Marmara’da giden canlar ve en ağır hakaretlere varan bilumum İsrail karşıtı söylemler ne olacak? ..
Şöyle bir hafızalarımızı tazeleyelim;
Esasen, AKP, İsrail ile ilişkileri perde arkasından hiç koparmadı. Ticaret 5 yılda 5 kat arttı. THY uçuşları ve özel havayolları seferleri haftada 80 uçuşu buluyor. Turizm, tarım-tohumculuk başta olmak üzere diğer alanlarda da işbirliği gelişiyor. İsrail hava kuvvetlerinin kullandığı jet yakıtı da malum gemiciklerle taşınıyor. Kuzey Irak petrolü de Malta üzerinden Ceyhan çıkışlı olarak İsrail’e ulaşıyor. Yani ekonomik anlamda işler zaten tıkırında idi. İptal edilen tek bir anlaşma yoktu.
Rusya ile yaşanan uçak krizi bu işi tetiklemiş görünüyor. Nitekim İsrail gazetelerinde çıkan karikatürlerde takım elbiseli Erdoğan evinden çıkıp İsrail kapısını çalıyor, uzaktan da askeri kıyafetlerle kolunu sıvamış vaziyette Putin geliyor. Maalesef, zamanlama dolayısıyla algı bu uluslararası medyada.
Mavi Marmara’dan sonra dönem dönem hiç kesilmeyen müzakerelerde bir çok kez anlaşma noktasına gelinmişti. İç politikada kullanışlı bir manivela olan İsrail ve Yahudi düşmanlığı geçilecek seçim dereleri nedeniyle hep erteletmişti “mutabakat”ı. Şimdi ufukta bir seçim yok!.. Rusya olayı ve akabinde Irak’la Musul-Başika çekilmesi yüzünden düşülen yüz kızartıcı durum nedeniyle acilen kullanışlı ve etkili bir lobi gücüne ihtiyaç var.
Oysa R. Erdoğan daha Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde beklentileri tüketircesine ‘ben görevde olduğum sürece İsrail’le ilişkiler normalleşmez’ demeciyle kestirip atmıştı. Kısa sürede anlaşıldı ki aynı tarihlerde Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, İsrail Dışişleri Genel Sekreteri Dore Gold ile İsviçre de görüşüyordu. “Başbakan” Ahmet Davutoğlu’nun seçim meydanlarında İsrail aleyhinde şiirsel tonda yemin billah salladıklarına da hiç girmiyorum.
AKP lobisi açısından “mutabakat” yakınlaşmasının 2 temel nedeni var:
Güçlü İsrail lobisinin ABD ve diğer batılı başkentlerde devreye girerek aleyhteki havanın bir an önce dengelenmesi,
Rusya’dan kesilebilecek gaza karşılık İsrail açıklarında ve Akdeniz’de 2010 yılında bulunan Levıathan ve Tamara gaz sahalarındaki doğalgazın ekonomik anlamda en makul seçenek olan Türkiye’ye getirilmesi ve fazlasının da Avrupa’ya satılması..
Bu ikinci konu esasen mantıklı ve olması gereken bir süreç olarak görülebilir… Ancak bu sahalardan çıkacak gazın ne kısa vadede bizim derdimize (gaz açığımıza) merhem olması mümkün ne de kısa sürede bu ölçekte büyük bir proje için nihai karar alınması, finans bulunması ve konsorsiyum oluşturulması mümkün. Hele hele bir de KKTC’nin teslim edilmesi ile ilgili oyunları da göz önünde bulundurursak!. Gerisini söylemeye dilim varmıyor.
İsrail’le normalleşmenin parametreleri ve bizce 7 düvele ilan edilen koşulları bugüne kadar belliydi;
1) İsrail özür dileyecek 2) Tazminat ödeyecek 3) Gazze ablukası kaldırılacaktı. Bunlardan ikisi zaten hallolmuştu !.. 20 milyon dolarlık tazminatı Mavi Marmara şehit aileleri reddetmişse de iktidar bu işi iç hukuk bakımından daha üstün olan iki devlet arasında bir anlaşma yapmak yoluyla halledip ailelerin İsrailli komutanlar hakkında açacakları ve uluslararası mecralara taşıyacakları davaların önünü almayı İsrail’e bu görüşmelerde taahhüt etmişti. Yani AKP mağdurları düpedüz yolda bırakmıştı.
“Gazze ablukası” mı yoksa “Gazze ambargosu” nun kaldırılması mı?.. Kavram kargaşasına boğuluyor kamuoyu. Bir de, Türkiye’deki Hamas’lıların sınır dışı edilmesi.Tam bir tiyatroya döndü. İsrail ile AKP kayıkçı kavgasında.. Yani, AKP’nin dilinden düşürmediği Filistin davası da bir anlamda satılmış durumda. Bir de İsrail uçaklarına sağlanan jet yakıtı kime karşı kullanılıyor dersiniz?..
Biraz samimiyet ve dürüstlük lütfen!..
Türk Dış Politikası’nın hiç bu kadar belkemiksiz, ilkesiz ve ‘dön babam dön’ modunda icra edildiği ikinci bir dönem gösterilemez. Ne olursa olsun ülke tutumundan, menfaat ve onurundan bu şekilde kolay vazgeçilmemelidir.
Ha!.. Bir de o meşhur Cuma protestocularına ne oldu? Çok merak ediyorum!..
İşin diğer bir boyutu da bu manevralarla aslında AKP ancak kendisini kandırmaktadır. Bu taktiklere ne ABD ne AB ne Rusya ne de İsrail kanmayacaktır. Ancak şu olacaktır: kendi çıkarları doğrultusunda onlar da istediklerini alana ve bu ülkeye kalıcı zararlar verene kadar bu taktikleri görmezden gelecek ve işleri bittiği anda da ilk dönemeçte satacaklardır.
Tatmin olmadıysanız; en son örnek, Musul-Başika’ya iyi bir bakın!..
yeniçağ