Kılıçdaroğlu ile yol ayrılığımız Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı’na aday göstermesiyle başladı. Çok eleştirdim.
Hatta, Atatürk’ün koltuğundan kalkmasını istedim. Hâlâ aynı görüşteyim.
Ancak. Bu Kılıçdaroğlu’na yapılan bir haksızlığa ses çıkarmayacağım anlamına gelmez.
Konu, Deniz Baykal’ın seks kaseti!
Savcı, ifadesi için Kılıçdaroğlu’nu çağırdı!
Niye?
AKP ısrarla bir yalanını gündemde tutuyor; “Kılıçdaroğlu kaset kumpasıyla genel başkan oldu!”
Ne yazık ki bu yalana, CHP’ye oy vermiş kimileri de inanıyor.
Bakınız… Önder Sav, genel başkanlığı teklif etmeseydi Kılıçdaroğlu’nun aklından o koltuğa oturmak geçmiyordu.
Aslında… Deniz Baykal’ın siyasi kurnazlığı bunlara sebep oldu. Sandı ki, kongre istifası ardından onu tekrar genel başkan seçecek!
Herhalde Baykal, Erdoğan’dan çok etkilendi; CHP’nin onurlu delegeleriyle, Erdoğan’ın emriyle hareket eden AKP delegelerini birbirine karıştırdı!
Sonuçta… “Brütüs” Önder Sav, “Sezar” Baykal’a hançeri sapladı; ve Kılıçdaroğlu’nu genel başkan seçtirdi. (Önder Sav da sandı ki, “Kılıçdaroğlu’nu elimde oynatabilirim.” O da yanıldı.)
Yani…
Kılıçdaroğlu, kaset kumpasıyla genel başkan olmadı.
Ayrıca, bu “kaset kumpası” tanımlaması da ne derece doğru? Kumpas, hiçbir gerçekliği olmayan Ergenekon-Balyoz-Odatv davaları için söylenebilir.
Kaset ise hakikattir. Kuşkusuz… Yasadışı telefon dinlemeleri yapıp, gizlice eve girip, kamera yerleştirip, görüntüleri servis etmek ahlaksızlıktır. Suçtur.
Baykal’ın özel ilişkisi kimseyi ilgilendirmez. Ancak, gizli ilişki yaşadığı sekreterini milletvekili yapması da siyaseten ayıptır. Neyse, bu konumuz dışı geçelim.
Kılıçdaroğlu’na dönelim. Daha yazacaklarım var.
Emin Çölaşan’ın hesabı
İlhami Yangın, gazeteci.
MHP’nin yayın organları Hergün ve Yeni Düşüncegazetelerinde genel yayın koordinatörü ve köşe yazarı olarak görev yaptı.
Alparslan Türkeş’in ölümünden sonra Tansu-Özer Çiller çiftine yakın Öncü gazetesi ve BTV televizyonunun kuruluşuna dahil oldu.
2005 yılında kurulan Kırmızı Çizgi dergisinin haber müdürlüğünü yaptı.
2012 yılında Fethullah Gülen ve müritlerinin faaliyetlerini anlattığı “Cümbür Cemaat” adlı kitabı yazdı.
Sanırım İlhami Yangın hakkında bilgi sahibi oldunuz.
Kendisiyle tanışmıyorduk. Ama medyadan tanıyordum.
Geçtiğimiz günlerde, yeni yazıp bitirdiği kitabının taslağınıgönderdi. Okudum.
Kitapta bir bölüm ilgimi çekti. Yayınlamak için izin istedim.
İlhami Yangın başından geçenleri yazmıştı:
“Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın Avukatı Refik Ali Uçarcı, Cemaat soruşturmasını yürüten üst düzey bir devlet yetkilisi ile beni görüştürdü. Bu kişinin kim olduğunu, devletteki görevinin ne olduğunu bile sormadım. Çağırdılar gittim, kitabım Cümbür Cemaat ile ilgili sohbet ettik, istediği bazı isimleri ve bilgileri verdim.
Ayrıca, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi Savcısı Gökalp Kökçü ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan telefonda bana ulaştı. Onlar İstanbul’da ben Ankara’daydım. Görevlendirecekleri bazı isimlerle görüşmeyi kabul ettim.Ankara Altınpark’ta Terörle Mücadele Şubesi yetkilileri ile dört ya da beş saat süren çok kapsamlı bir görüşme yaptım.
Yaptığım görüşmede şunu kavradım; Cemaatin operasyonel ekibindeki bazı şahıslar hakkında hiçbir çalışma yapılmıyor!
Somut bir örnek vereyim; Emin Çölaşan‘ın banka hesaplarının yayınlanması! Görüşme yaptığım yetkililer bu olayı sordular. Hadiseyi tüm detayları, isimleri ve şahitleri vererek anlattım. Bu olaydaki baş aktör, banka hesaplarını getiren şahıs, Zaman gazetesi muhabiriydi. Hadisenin en az on tane de şahidi vardı.
Karşımdaki amirler, Emin Çölaşan’la görüşmeyeceklerini, bu olayın üstüne gitmeyeceklerini söyledi. Şaşırmıştım. Nasıl şaşırmayayım! Araştırdıkları, Cemaatin suçları ise bundan daha büyük suç mu olur?..”
Bitmedi…
“Dosyacı Kemal’in Dosyası”
İlhami Yangın’ın, henüz çıkarmadığı kitabında Kılıçdaroğlu da var:
“Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, 2009’da Dosyacı Kemal’in Dosyası adında bir kitap yayınlanmıştı. Bu kitabın yayınlanması da Cemaat operasyonuydu.
Kitabı yazanlar; Harun Çelik ve Hakan Pala, haber müdürü olduğum Kırmızı Çizgi dergisinin iki ortağıydı. Sohbet ettiğim Terörle Mücadele Şubesi yetkilileri bu olayı da biliyor.
Bu olayla ilgili de çok sayıda detay vardı.
Bu şekilde sahte isimle yayımlanan başka kitaplar da vardı. Onları da konuştuk. Fakat,yetkililer bu konuyu da kapatıyordu!
Velhasıl, Cemaatin işlediği birtakım suçların üzeri bilinmedik bir nedenle, esrarengiz bir şekilde örtülüyordu.
Belki de bu şahıslar, birileri tarafından korunup kollanıyor yazacaktım ama elim varmadı.
Görüşmeden ayrıldıktan sonra ‘onu araştırmıyorlar, bunu araştırmıyorlar, peki bunlar neyi araştırıyor’ diye düşündüm…”
Vay… Vay…Vay…
Biz sanıyorduk ki, devlet Cemaat’in üzerine kararlılıkla gidiyor.
Savcılara güvenimiz vardı. Oysa…
İş hangi noktalara gelmiş?
Kılıçdaroğlu’nun ifadeye çağrılmasını şimdi daha iyi anlıyoruz.
Ama. Yok öyle…
Muhalefet etsek de, kızsak da Kılıçdaroğlu’nu size yedirmeyiz.
Cemaat’in kaset organizasyonunu siyasete malzeme yaptırmayız.
Bu haksızlığa göz yummayız…
Dün olduğu gibi bugün de hukuk dışı tek bir olayın peşini bırakmayacağız.