Güneyimizde bulunan Suriye’de Rusya ve ABD arasında süren gerginlik, Soğuk Savaş dönemi dahil, tarihte görülmemiş boyutlara ulaştı. Halen devam eden tırmanma, 1962’deki Küba Füze Krizi’ni bile gölgede bırakacak durumda. Bu tırmanmanın; önce büyük güçlerin içinde olacağı bölgesel ve daha sonra bilahare küresel nükleer savaşa bile evirilmesi, her an mümkün. Umarız; sağduyu hakim olur, bu tür gelişmeler olmaz.
Suriye’de, Mart 2011’de başlatılan bu vekalet savaşının arkasında emperyalizm, daha anlaşılabilir ve somut bir ifade ile ABD var. 1990’dan itibaren ABD; tek kutuplu dünya düzenini sonsuza kadar sürdürebilmek ve kendi hegemonyasında yeni bir dünya düzeni kurabilmek amacıyla, her alanda saldırgan bir mücadele vermektedir. Yugoslavya, Afganistan, Irak, Renkli Devrimler, Arap Baharı, Libya, Suriye, Ergenekon, Balyoz ve 15 Temmuz, bu mücadelenin gerektirdiği girişimlerdir.
Rusya Nasıl Tehdit?
ABD, saldırgan ve hegemonyal davranışlar içinde. Karşılıklı çıkara ve işbirliğine dayanan müttefiklik peşinde değil. NATO’yu, kendi amaçlarına ulaşmak için bir enstrüman olarak görüyor. “Ben ne dersem, herkes onu yapsın” demek istiyor.
Geçtiğimiz Temmuz’da, Polonya’nın başkenti Varşova’da yapılan NATO Zirvesi’nde, Rusya’nın tehdit olduğu kararı aldırıldı. Gerçekte Rusya; ne Amerika, ne Avrupa ne de Türkiye için bir tehdit! Rusya’nın nüfusu 141 milyon, NATO’nun toplam nüfusu ise yaklaşık bir milyar. Sadece ABD’nin silahlanma için yaptığı harcamalar, yaklaşık olarak Rusya’nın 10 katı. Dünya’daki silahlanma harcamalarının neredeyse yüzde 70’i NATO ülkelerine ait. Özellikle konvansiyonel silahlarda Rusya’nın durumu, NATO ile kıyaslanmayacak derecede kötü ve modernizasyona ihtiyacı var. Şimdi soruyorum; Rusya nasıl bir tehdit olabilir?
Sorun Hegemonyaya Direnmesi!
ABD, 1990’dan sonra Rusya’ya verdiği sözleri tutmadı. NATO’yu doğuya, Rusya’ya doğru genişletti ve üye sayısını 16’dan 28’e çıkardı. Nükleer silahlarını modernize etti ve bu iş için 2 trilyon dolar harcadı. Anti Balistik Füze Anlaşması’nı tek taraflı olarak bitirdi. 2014’de, Ukrayna’da darbe yaptırdı, Rusya’ya müzahir iktidarı devirdi ve düşman bir iktidarı getirdi. NATO’nun nükleer vuruş kabiliyetini geliştirdi. Romanya ve Polonya’da, Rusya’nın kendini savunma imkanını atıl bırakabilmek için, füze kalkanı sistemi kurdu ve hala geliştiriyor. NATO’yu, hiç gereği olmadığı halde, Karadeniz’de daha aktif olmaya zorluyor. Rusya’daki seçimlere müdahale etmeye çalıştı, Putin’i seçtirmemek için kampanya sürdürdü ve şimdi de onu diktatör olarak göstermeye çalışıyor.
Rusya’nın, tehdit olmadığı halde tehditmiş gibi gösterilmesinin nedeni; ABD’nin hegemonyasına direnmesidir. Gerçek sorun, budur. Örneğin Rusya; Suriye’de pişmiş aşa su kattı, tam Beşar Esad çözülmek üzereyken müdahale etti. Bu, ABD’yi çok kızdırdı!
Nükleer Savaş Tehlikesi Yüksek
ABD; Rusya’nın güçlü olmadığını, savaş istemediğini biliyor, durumu mümkün olduğunca istismar ediyor ve Rusya’yı köşeye sıkıştırıyor. Bu, çok tehlikeli. Çünkü; Rusya konvansiyonel dediğimiz klasik silahlarda zayıf durumda olduğundan, kendini savunmak için nükleer silah kullanma kararını kolayca verebilir. ABD Savunma eski Bakanı William Perry; nükleer savaş riskinin, geçmişte hiç olmadığı kadar yüksek olduğunu söylüyor. Bu, gerçekten felaket demektir.
Suriye’deki ateşkesi ABD dinamitledi. Halen devam eden Halep merkezli gerginliğin ve tırmanmanın nedeni ise, esasında Pentagon. ABD Başkanlık Seçimlerinin gelecek ay 8 Kasım’da yapılması ve Obama’nın gidici olması gibi sebeplerin Pentagon’un üzerindeki siyasi otoriteyi zayıflattığı, Amerika’da yaygın olarak konuşulan ve tartışılan bir gerçek.
Neocon’lar Kimin Arkasında?
ABD öncülüğünde koalisyona bağlı savaş uçaklarının Deyrizor yakınlarında IŞİD’le çatışma halinde bulunan Suriye Ordusu mevzilerine yaptığı saldırının, Beyaz Saray (White House) onayı olmadan yapıldığı biliniyor. Bu saldırı sonunda, 62 Suriye askeri yaşamını kaybetmişti.
Evet, saldırının arkasında Neocon’lar var. Savaş, tırmanma, mülteciler, bölgenin yangın yerine dönmesi, nükleer çatışma riski umurlarına değil Neocon’ların. Bölgeyi; etnik, dinsel ve mezhepsel olarak parçalamak ve bunun için istikrarsızlaştırmak istiyorlar. Daha sonra fütursuzca kullanacakları Kürt Devleti’ni, adım adım inşa ediyorlar. Türkiye, kimlerle işbirliği yapacağını bu gerçeğe göre inşa etmek zorunda.
Başkanlık seçimlerinde de Hillary Clinton’ın arkasında, yine Neocon’lar var. Clinton’ın kazanması demek; daha fazla savaş, mülteci, kan ve gözyaşı demektir. Rusya ile ilişkilerin daha fazla tırmandırılması ve nükleer savaş riski demektir. Clinton, aynı zamanda FETÖ’ye, PKK’ya ve PYD’ye sınırsız destek demektir.
İLK KURŞUN