Kimle konuşsam aynı soruyla karşılaşıyorum. Herkesin aklındaki soru aynı : ‘’Bu millet ne zaman uyanacak? Neden bu kadar şeye rağmen isyan etmiyor?’’
Aynı soruları ben de kendime soruyorum. Her geçen gün ülke bataklığa saplandığı halde neden kimse gidişattan şikâyet etmiyor? Neden üstüne ölü toprağı atılmış gibi tepkisiz, hayatına devam ediyor?
Sorunun cevabı kendimizde… Kendi içimizde… Türk milleti neden böyle derken kendimizin de bu milletin bir parçası olduğunu unutuyoruz. Sanki kutuplarda yaşayan Eskimoları eleştiriyormuş gibi kendimize kilometrelerce uzaktan bakıyoruz. Çünkü kendimize bakmak işimize gelmiyor. Gerçekleri konuşacak kadar cesaretimiz yok. Bu nedenle kolayı seçiyoruz.
Gelin çuvaldızı köküne kadar kendimize batıralım. Biraz canımız yanacak ama gerçeklerle yüzleşmek her zaman can acıtır.
Çuvaldızı kendimize batırmaya başlarken önce doğru soruyu kendimize soralım.
‘’Biz neden böyle olduk? Neden reflekslerimiz uyuşturuldu? Neden tepki veremiyoruz?
Tüm sorunların temelinde olduğu gibi yukarıdaki sorunun da cevabı tarihimizde gizli… Bu nedenle cevap vermek için yakın tarihi geçmişimize dönmemiz gerekiyor.
Cumhuriyet kurulduğunda Türk milleti köylü bir toplumdu. Nüfusun %80 i köylerde yaşıyordu. Yüzyıllardır unutulan, sadece savaşlarda kullanılacak kaynak olarak görülen Anadolu köylüsü açlığın,
sefaletin dibine kadar batmış perişan haldeydi. Maddi olarak yokluğu yaşayan Türk milleti, eğitim yönünden de yokluğu yaşıyordu. Okuma yazma oranı erkeklerde % 5, kadınlarda ise % 1 bile değil…
Şimdi bu bilgileri neden verdiğimi sorduğunuza eminim… Sorunun ana kaynağını görmeniz için anlatıyorum. Bu millet neden cahil demeden önce Türk milletinin geçmişte de cahil olduğunu anlamanız için anlatıyorum…
Türk milletini bugüne kadar en iyi tanıyan kişi Atatürk’tü. O ne şimdiki sağ politikacılar gibi halkın cehaletini kendi menfaati için kullanarak cahilliği kutsadı. Ne de özünden kopmayı solculuk zanneden çakma solcular gibi milletini yerden yere vurdu.
Onu hepimizden farklı kılan toplumun hastalığına doğru teşhis koymasıydı. Milletin en büyük sorununun yüzyıllardır süren cehalet olduğunu kimseden korkmadan, popülizme kaçmadan vurguladı.
Türk milletinin cahilliğinin en önemli nedeni bugün olduğu gibi Cumhuriyet ilan edildiğinde de dincilikti. İnsanlar bugün olduğu gibi o günlerde de kendisine hacı hoca diyen softa takımı tarafından Allah ile aldatılıyordu.
Atatürk işte bu dinci kesimle sonuna kadar mücadele etti. Kendisine din düşmanı denilmesi pahasına bile olsa inandığı davadan vazgeçmedi. Sonuna kadar dincilikle mücadele etti. Onun davası çağdaşlaşma, aklı, bilimi egemen kılma davasıydı ve bu yolda önce Kur’anı tercüme ettirdi, sonra her gün 5 vakit okunduğu halde kimsenin anlamını bilmediği Ezanı Türkçeleştirdi. Bunlarla da yetinmedi hutbeleri Türkçeleştirdi. Kısacası Türk milletini 1300 yıldır inandığı din ile tanıştırdı. Ölüye, diriye, her işinde okuduğu Fatiha’nın anlamını öğretti. Halk, Atatürk sayesinde inandığı kutsal kitapta ne yazdığını öğrendi.
Bugün Atatürk’e din düşmanı diyenler, o günlerde Atatürk’ün mücadele ettiği softa takımının torunlarıdır. Günümüzdeki temsilcileridir. Atatürk’e dinsiz diyenlerin İslami nasıl anlattıklarına bakın. Kimin daha mantıklı konuştuğunu, kimin yalancı olduğunu anlayacaksınız.
Atatürk’ün tüm tepkilere rağmen sonuna kadar mücadele ettiği dincilikle onun ölümünden sonrası savaşılmadı. Dinciliği yok etmek yerine dinciliği yönetmek tercih edildi. Çünkü böylesi daha kolaydı. Baş ağrıtmıyordu. 1950 sonrası tüm iktidarlar, Atatürk çizgisinden uzaklaşmış, halkın cahilliğinden faydalanmıştır. Halk, ağaların ve şeyhlerin kucağına itilmiştir. Feodal kodamanlar halkın emeğini, sahtekâr şeyhler ise imanını sömürmüştür.
Halkın cahilliğini, fakirliğini yönetmek dinci partilerin en önemli özelliğidir. 1950 den beri sistematik şekilde uygulanan dincilik politikası günümüzde yaşadığımız tepkisizliğin, vurdumduymazlığın, gafletin baş nedenidir.
Eğer bu noktayı net şekilde göremezsek gerçekleri asla açık yüreklilikle konuşamayız. Halkın imanını, emeğini sömürenlerin, gerçekleri savunanlara karşı en çok yönelttiği suçlama elitistliktir. Gerçekleri söyleyenler, halkın Allah ile aldatıldığını savunanlar, milletin cahilliğine dikkat çekenler dinsizlikle, halk düşmanlığıyla suçlanmaktadır.
Korkmayacağız… Yılmayacağız… Gerçekleri her ne pahasına olursa olsun savunacağız…
Türk milleti şu anda dincilik hastalığının pençesindedir. Dincilik asla dindarlık değildir. Toplumun ahlaki değerlerini çürüten bir yozlaşma halidir. Dinin içinin boşaltılması, özünden koparılmasıdır. Öz Müslümanlığın değil şekilci Müslümanlığın egemen olmasıdır. Peki, nedir bu şekilci Müslümanlık?
Şekilci Müslümanlık bir kişinin iyi olup olmadığına karar verirken namazına, orucuna bakılmasıdır. İnsani erdem kriterlerin yerini dini ritüellerin almasıdır.
Şekilci Müslümanlık ‘’Müslüman olsun da çamurdan olsun’’ anlayışıyla adaletin ortadan kaldırılmasıdır. Erdemli, dürüst bir ateist yerine hırsız, yalancı, riyakâr olsa da Müslüman görüneni savunmaktır.
Şekilci Müslümanlık, bir kişinin namazına, başındaki örtüye bakılarak tüm ahlaksızlıklarının görmezden gelinmesidir. ‘’Çalıyor ama namaz kılıyor’’ ‘’Tecavüz ediyor ama din öğretiyor’’ anlayışının savunulmasıdır.
Şekilci Müslümanlık, namazın, orucun gösteriş aracı olarak kullanılmasıdır. Dindar gibi gözükerek tüyü bitmemiş yetimin hakkını çalmaktır.
Türk milletini geçmişten günümüze uygulanan yanlış politikalar bugünkü dinci toplum haline getirmiştir. Sorunun çözümü basit… Atatürk’ün yaptığını yapacağız
KORKMAYACAĞIZ… PES ETMEYECEĞİZ… ŞEYTAN İLAN EDİLİP LİNÇ EDİLMEK İSTENSEK BİLE GERÇEKLERİ SAVUNMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİZ…
Barış Atagün
İLK KURŞUN