Korkup kaçmak veya korkudan susmak onursuzca olduğu kadar, akılsızca da bir davranış. Çünkü kısa vadede kendimizi kurtardığımızı sanırken, uzun vadede sorunların kaçtığımız oran ve ölçüde daha da yayılmasını sağlıyor.
Memleket ve dünya neden her geçen gün çekilmez hale geliyor, çekilmez hale getiren azınlık neden çok güçlü;
asıl gücün kendisinde olduğunu görmeyen, gücünün farkında olmayan çoğunluk yüzünden,
meydanı kötülere bırakıp kaçanlar ve haksızlık karşısında susanlar yüzünden.
Yılan kendisine dokunana kadar susanlar, kendilerini kurtarmıyorlar, tam aksine sustukça sıranın kendilerine kadar gelmelerine izin veriyorlar ve sıra artık kendilerine geldiğinde çığlıklarına ortak olacak kimse kalmıyor, bin yıl yaşasın dedikleri yılan sonunda sıradaki avını tek başına, tam da yutabileceği küçüklükte, çaresiz ve savunmasız yakalıyor.
Atatürk ne korktu, ne de kaçtı, yanında onun nihai hedefini kavrayabilecek bir tek kişi bile yoktu, şimdi nihai hedefi bilen milyonlarız.
Korkup kaçmayı tercih ediyorsan Atatürk’ün izindeyim deme,
diyorsan da uygulamada Atatürk’ün izinde ol, Bandırma Vapuruna bin, Anadolu’ya ilk adımını at!
O kaçmadı, o yorulmadı, o korkmadı!
Ne vapurun köhneliği, ne dalgaların hırçınlığı, ne de yaşadığı dev yalnızlık, hiç biri onu rotasından, hedefinden saptıramazdı.
Çünkü onun öğretisi buydu, eylem adamıydı, diğer ideolojilerin tersine, teori pratiği değil, pratik teoriyi yaratıyordu,
teori pratiği izliyordu, uygulanmayan bilginin hiç bir değeri yoktu.
Ağlamak, yakınmak, umutsuzluk, karamsarlık gibi akıl dışı, duygusal hezeyanlar memleket işlerinde yararsız olduğu kadar azmi öldüren zararlı davranışlardı.
Düşmanlarına gece gündüz küfretmek yerine, düşmanlarını nasıl yenebileceğine kafa yordu,
çünkü savaşlar düşmana yarayabilecek öfkeli tepkiler ve adımlarla değil, ancak akıl ile kazanılabilirdi.
İLK KURŞUN