Almanya Başbakanı Angela Merkel’in eşinden bahsediyorum. Prof. Dr. Joachim Sauer, kuantum kimyası uzmanı bir profesör…
Bursa’da düzenlenen “Uluslararası Kataliz Konferansı”na katıldı da ben de bu vesileyle ilgileniyorum.
Konferans, İstanbul Üniversitesi ve Kataliz Derneği iş birliğiyle ve Bursa Teknik Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlendi.
Konferansta, “Sürdürülebilir enerji ve alternatif yakıtlar için katalizörler, yenilenebilir kaynakların dönüşümü, hava ve su kirliliği kontrolünde kimyasal metotlar, petrol rafinasyonu ve petrokimyada yeni katalitik yaklaşımlar” gibi günlük hayatı etkileyen konuların ele alındığı bildiriliyor.
***
Diyeceksiniz ki, “Kimyayla ilgili bir konuda niye yazıyorsun?”
Doğrusu ben de kimyacı değilim ama kimyadaki “kataliz”, “katalizör” gibi kavramları kullanarak, “milleti millet yapan kimya” üzerinde durmak istiyorum.
Bir maddenin kimyasal bir tepkimede hiçbir değişmeye uğramadan, başka maddelerin bileşimi üzerine etki ederek tepkimenin oluşmasını veya hızının değişmesini sağlamasına kataliz; kimyevi reaksiyonun hızını artıran veya yavaşlatan maddelere da katalizör denir.
Bazı katalizörler reaksiyonun hızını yavaşlatır. Bunlara “negatif katalizör” denir. Katalizörlerin çoğu reaksiyon hızını artırır ve reaksiyon hızını artıran katalizörlere de “pozitif katalizör” denir.Vücudumuzdaki enzimler de katalizör görevi yapıyor.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük gücü, Türklük katalizörlüğünde, tarih sahnesine çıkmış olmasıdır.
“Ne mutlu Türk’üm diyene” sözü, bu katalizasyonun şifresidir.
İşte bu sebeple Turgut Özal “Türk dediğin nedir ki?” diyerek bu şifreyi çözmeye çalışmıştı.
Günümüzde AKP iktidarının, “Türk” kavramını Anayasa’dan çıkarmak istemesi, aslında ABD ve AB dayatmasıdır. AB içinde bu konuda bilimsel çalışma yaptıranlar da İngiltere, Almanya ve Fransa’dır.
Bir ara Karen Fogg adlı AB temsilcisi bir kadının, Türkiye’deki iş birlikçileriyle haberleşirken “Türk tarihinin hakkından gelmeliyiz” demesinin sebebi de bu hazırlıklardı.
Zaten AB, bu iş için 21 yıl önce “Türk Milliyeti”ni sadece vatandaşlık bağlamına indirgemek için Eric Zürcher’e kitap yazdırmıştı.
Kitabın ana fikri “Tekelci bir şekilde Türk dili ve kültürüne bağlı bir milliyetçilik yerine, vatandaşlığa bağlı yeni bir milliyet kavramı yaratmak gerekir!
” şeklindeydi.Aynı tarihlerde TÜSİAD’lı iş adamlarının parasıyla araştırmalar yapan Doğu Ergil de “Türk ulusu” yerine “Türkiye ulusu” denilmesi gerektiğini vurguluyor ve “Tek ortak kimlik, Türkiye vatandaşlığıdır” diyerek “Türklük etnik bir olgudur” iddiasını tekrarlıyordu!
Zürcher, Avrupa Birliği’nin ısmarladığı ‘Türkiye’nin Modern Tarihi’ kitabında, “Türkçeye bağlı devlet anlayışı yıkılmalıdır” diyordu, Doğu Ergil Kürtçe’nin seçmeli ders olması gerektiğini savunuyordu.
Erik Zürcher, “Bask modeli çok akıllı ve mantıklı bir şeydir” ifadesini kullanıyor, Doğu Ergil de Bask modelini göklere çıkarıyor ve tavsiye ediyordu.
Türklüğü, halkın zihninde, koca bir milletin adı olmaktan, bir etnik grup adına dönüştürmek operasyonunda bu sözler önemli rol oynamıştı! Tayyip Erdoğan da sonraki yıllarda bu zihniyet üzerinde politika yapacaktı.
Devlet Bahçeli de bir ara “Türk vatandaşlarını Türk Milletine bağlayan bağ, sadece ve sadece hukuki bir bağ olan vatandaşlık bağıdır” demişti hatırlarsanız! Sonra bu söylemi bir daha hiç kullanmadı.
Oysa hiç de söyledikleri gibi değildi. Bu tür bilim dışı görüşler, Türk Milleti’nin varlığını ortadan kaldırmaya dönük katalizörlerdi.
***
Laiklik de millî kimliği kuvvetlendiren pozitif bir katalizördür. Türk kimliğine saldıranların laikliği de yok etmeye çalışmasının sebebi bellidir: Türk Milleti’ni ortadan kaldırmak!Merkel’in kimyacı eşinden ve kataliz konferansından yola çıkarak, Türk Milleti’nin kimyasını bozmaya çalışan katalizörleri hatırlatmak istedim, hepsi bu…
yeniçağ