Bir dönem önce MHP’den milletvekili olan ve hayatı boyunca ülkücü hareketin içinde bulunan dostlar beni arayıp, tartışmaların, MHP’nin ülkenin geleceğiyle ilgili nasıl bir yol takip etmesi gerektiği üzerinde yapılması gerekirken, Devlet Bahçeli’nin paralelci suçlamalarına kilitlendiği uyarısında bulunuyor. “Adaylar, Bahçeli’nin çektiği alanda tartışmaya giriyor. Oysa tartışmanın gündemini kendileri belirlemeliydi” diyorlar…
Genel başkan adaylarıyla yapılan televizyon programlarında bu konuya ağırlık veriliyor. Tartışmayı başlatan Devlet Bahçeli oldu. Adaylar da ona cevap verince bir kısır döngüye girildi. Devlet Bahçeli, “paralelci” diyor; “Ben paralelciysem, doğru değil ama hakkında bu yönde yorumlar yapılan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı gösteren ve bana görev veren Bahçeli, bu durumda baş paralelci oluyor. Bunlar doğru değil” diye cevap veren Meral Akşener’e hakaret ediyor!
Bahçeli herkese bir yafta yapıştırmakta serbest ama cevap vermek “edepsizlik” oluyor! Tabii çok ayıp oluyor… Üstelik adayları partiden atmakla tehdit ediyor! Kurultay sürecinde böyle kararlar alınsa bile geçersiz hale getirilecek ama koltuk o kadar önemli ki her türlü hukuk dışı yola başvurulabilir. Öyle ya, mahkemenin görev verdiği, Çağrı Heyeti’ni tanımadığını ilân ediyor, bildiğini okuyacağını, ezip geçeceğini söylüyor!
***
Peki tartışmanın veya söylemlerin nasıl bir alana çekilmesi gerekiyor?
-Türkiye’nin rejimi ve Türk kimliği, iktidar partisi tarafından tehdit edilirken, MHP, buna karşı ne yapacak?-Adaylar, halkın desteğini hangi ekonomik ve siyasi projelerle sağlayacak? MHP’nin bugünkü yönetimiyle halk desteği sağlamak mümkün mü?
-MHP, Türkiye’nin etrafında geliştirilen istikrarsızlığın ülkeye sıçramasını nasıl aşacak?-MHP yönetimi, neden AKP’ye yardıma koşuyor? 2002’deki erken seçim kararında, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi öncesinde, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesiyle Cumhurbaşkanlığının Tayyip Erdoğan’a sunulmasında ve 7 Haziran ile 1 Kasım arasında sorumluluktan kaçarak, seçmenin AKP’ye mecbur edilmesinde, alınan kararlar sadece hata mıydı yoksa parti dışında geliştirilen programın uygulamaya konulması mıydı?
-Siyasi partilerin dışarıdan kontrol edilmesine karşı, adaylar genel başkan olmaları halinde nasıl bir yol izleyecek? Yoksa aynı kontrol devam mı edecek?
***
Bu “dış kontrol” iddialarını öne sürenler, parti yönetiminde önemli görevler üstlenmiş kişilerdir. Yani sadece benim değerlendirmem değildir. Meselâ Alparslan Türkeş’in son Başkanlık Divanı’nda Genel Sekreter Yardımcısı olan Naci Memiş, 25 Temmuz 2003 tarihinde yayınlanan daha sonra da bizzat bana yaptığı açıklamasında, o dönemdeki adayları kastederek “Adaylar, tabanın hassasiyetlerini dikkate almalı ve milletin taleplerini yerine getirme iradesine sahip olmalıdır. MHP’yi meçhul emirlerle yönetmemelidirler. MHP’yi görevliler değil, MHP’liler idare etmelidir. MHP’yi sırtında taşıyanlarla, sırtından geçinenleri ayırt edecek ferasette olmaları gerekir. Bir başka husus da camiamızı izan, insaf, sabır ve adalet ölçüleriyle değerlendirebilmesi, yeni bir şevk ve azimle MHP’yi ayağa kaldırabilmesidir” demişti.Bu ifadelerdeki “görevli” ne demektir? MHP’yi “görevliler” mi yönetiyor?
***
MHP’de bir defa macun tüpten çıkmıştır. Artık bu yolun dönüşü yoktur. MHP tabanının ve delegesinin büyük çoğunluğu, mevcut yönetim ile baraj altında kalınacağını görüyor. Hiçbir umut vaat etmeyen, üstelik iktidarın projelerini uygulamasına sadece söylemde muhalefet eden ama fiiliyatta yol veren bu yönetimin peşinden gitmez. O halde bu ısrarın, “MHP’yi küçük tutmak ısrarı”nın sebebi nedir?
yeniçağ