Madem bütün “hukuk”lar rafa kaldırıldı birer birer…
***
Mesela, 2010 referandumunda biz en “ama”sız dilde “Hayır” yazar ve “sivil darbe”nin yolunun döşendiğini iddia ederken, ideolojik aidiyetlerinin önüne “bağımsız” sıfatını ekleyerek Zaman gazetesi merkezli bir psikolojik operasyona eklemlenenler, o gün sizin millet anlasın diye çırpındığınız tarihi ikazlara tercüman olmamızın intikamını almak üzere çamur sıçratıyorlar ya -ironik ama- riyakarca sığındıkları kanatlarınızın altından…
Mesela, “FETÖ” olduğu iddia edilen yapının kalemşorlarını istihdam eden Bugün gazetesinin/televizyonunun sesini susturmamak uğruna “devletin polisi”yle karşı karşıya kalmayı göze alanlar, şimdi hiç utanmadan “FETÖ’yle mücadele” ediyor pozu kesip “FETÖ’cüymüşüz” diye bizim sesimizin kısılmasına çalışıyorlar ya…
Mesela, “FETÖ” olduğu iddia edilen yapının “medya ayağı” operasyona uğrayınca, ekranlarını “basın özgürlüğü”nü kılıf yaparak onları aklamaya ve hatta kahramanlaştırmaya tahsis edenler birden güya “objektif”, güya “tarafsız”lıklarından iki satır yorum yapmaya yanaşmıyorlar ya, özgürlüğümüzün tehdide uğraması karşısında…
Mesela, “FETÖ” olduğu iddia edilen yapıyı şimdi “FETÖ’cü” yaftası yapıştırılmak istenen bu gazetedeki köşemde kıyasıya eleştirdiğimde beni arayıp da “niye eleştiriyorsun sonuçta onlar da muhalif, bırak iktidara çakıyorlar işte, aynı cephedeyiz” diye yüksek akıllar verenler şimdi “ben ezelden beridir FETÖ’yle savaştım” masalları anlatıyorlar ya…
Mesela, “kumpas” mağdurlarını “kumpas”a uğradıkları hukuken kesinleştikten sonra bile “darbeci” diye karalayabilen siyasiler, cemaat eliyle adam saydırılmışları parti tabanlarına dayatanlar, milletvekili yaptıranlar, siyasi destek açıklamalarından medet umanlar… Mesela, 2010’da “evet” oyu verenler, 2016’da sandıkları bu yapının militanlarına emanet edenler filan… Bunların hiçbiri, bunların hiçbirini yapmamış gibi kabul görüyor, makbul sayılıyor, onore ediliyor da, pişkin, utanmaz, insafsız, vicdansız, alçak, aşağılık bir üslupla bizi “FETÖ’cü” diye hedef gösteriyorlar ya…
Affınıza sığınarak tükürük niyetine bu manşeti savuruyorum hepsinin yüzüne!
Tarih: 19 Aralık 2013.
17 Aralık olmuş, 25 Aralık için pusuda malum yapı!Daha ortalığın toz duman olduğu o gün… “Muhalif” sıfatlı çoğu kimse/çevrenin “Erdoğan’ın sonunu getirsin de gerisi ne gam” pervasızlığında ellerini ovuşturduğu o gün…
Açın bakın arşivlere… Açın bakın bugün en üst perdeden konuşan siyasilerin konuşma metinlerine… Hangisi sahip çıkabilmiş Erdoğan’ın “uluslararası kirli operasyon” tezine!
Hangisi “hırsızlık varsa hukuk çerçevesinde gereği yapılsın, yolsuzluk varsa hukuk çerçevesinde gereği yapılsın ama bu maskeyle Türkiye Cumhuriyeti’ni yemelerine de izin vermeyelim; seçilmiş hükümeti küresel tezgâha yedirmeyelim” diyebilmiş!Kim acaba “önce ülkem” demiş, kim “önce ben”, kim “önce iktidarım”, kim “önce rantım”; ayrılsın, at izi it izine karışmasın!
***
“17/25 Aralık milat” mı demiştiniz!Hodri meydan…
Var mı bize “FETÖ’cü” iftirası atanların içinde “17/25 Aralık”ın okyanus ötesinden komuta edilen siyasi ayağına dahil olmadıklarına dair bizimki kadar net, kılçıksız, tereddüde yer bırakmayacak kadar açık, kesin tavrı/kanıtı olan?
Eğer yoksa; kim/kimler “FETÖ” ile iş birliği yaparak siyaseti dizayna çalışmış oluyor bu durumda?
Utanın biraz!
Ayıptır!
Günahtır!
********
Bir avuç susmayan kalem
———-
Bir susanlar var; sustukları en katlanılmaz hakaretlerden ağır olanlar bir de adalet duygusuna kalkan olanlar zeval gelmesin diye…
Sabah namazında aldığı telefonla Yavuz Selim Demirağ’ın evine koşan “adalet nöbeti(!)” tutan Müyesser Yıldız onlardan…
Bizim kalemimiz şoktan yazamaz haldeyken bizi bizden daha iyi anlatan Nihat Genç onlardan…
İyi günde kötü günde hiç yalnız bırakmayan Rahmi Turan onlardan…
Keza garabeti görüp uyuyanları uyandırmaya çalışan Ahmet Hakan…
Tarihe “dilsiz şeytan olmadılar” diye not düşülmesine yarayacak bir belge olsun bu teşekkür de burada…
******
Ve Serdar Günbilen… Kendi kalemi de kırılan bir basın emekçisi… En iyi bildiği dilde göstermiş Yeniçağ’a atılan iftiraya tepkisini… Var olsun…
yeniçağ