“Millet seçti” diyordu…
Milletin seçtiği Başbakan’ı resmen kovdu…
*
Bir an davudoğlucu oldum…
Niçin?…
Çünkü bu beladan kurtulmak için yedi senedirkılıçdaroğlucu olmanın acı faturasını çekiyoruz… Ülkücüler de on dört senedir bahçelici olmanın umutsuzluğu içindeler… Seçim kazanmış Davudoğlu gitti de, 9 seçim kaybedenler hâlâ utanmadan oturuyorlar…
Bahtsızız…
Şaşkınız…
Mutsuzuz…
Biçareyiz…
*
Fetullah Gülen kasetlerinden, Selahattin Demirtaş‘ın bağlamasından, Obama‘nın beyzbol sopasından sonra -en azından 18 saat- umudumuzdu:
Davudoğluculuk…
Muhterem karıma “Davudoğlucu oldum” dedim… “Daha iki gün önce ‘Davulcu Kado gibi çalan görülmedi, dünyada bir numara, Davulcu Kadocuyum’ diyordun, ne çabuk yer değiştirdin” dedi…
Çaresiziz…
Mahkumuz…
Mağduruz…
*
Davudoğlucu olmam nedeniyle ve haliyle bekledim ki; birisi memleketimi bu haddini bilmez, hukuk tanımaz, kanunları takmaz, dilini tutamaz, saygıdan anlamaz şahsın karşısına çıkıp onu durdursun…
Kılıçdaroğlucu olarak çok bekledik, olmadı…
Bir şey söyleyeyim mi; Kılıçdaroğlu‘nun kendisi de kendisini bekledi aslında…
Belki “Nerede kaldım?” bile dedi…
İnsanın kendine hayrı olmayınca, başkasının hayrını beklermiş…
Düştüğümüz hale bakın ki; bizi AKP‘den kurtarmayı,AKP‘den bekliyoruz…
Aymazız…
Şanssızız…
Aciziz…
Bedbahtız…
*
Bu resmen darbedir…
28 Şubat’ın aynısıdır…
O suçsa, bu da suçtur…
Cumhurbaşkanı, kendi ikbali için Başbakanı kovmuştur…
Darbe daha nasıl olur?…
Otuz sene öncesinin post-modern darbesini sorguluyorsunuz da… Bir tek yürekli cumhuriyet savcısı yok mu memlekette?…
Naçarız…