Mustafa Koç, Türkiye’nin en büyük holdinginin patronuydu.
Arçelik’i, TÜPRAŞ’ı, Yapı Kredi Bankası’nı, Otokar’ı, Aygaz’ı, Ford Otosan’ı… Yani yüzlerce şirketi vardı.
Bir o kadar vakfın yönetimindeydi!
Hepsini bir kenara bırakın; Türkiye’nin en “lüks” hastanesi olan Amerikan Hastanesi’nin patronuydu…
Gelin görün ki; “sağlıkta özelleştirme politikası”nın kurbanlarından biri de Mustafa Koç oldu!
Çünkü kader onu, dün sabaha kadar kapısından bile içeri girmediği Beykoz Devlet Hastanesi’ne muhtaç etti. Kriz geçirdiğinde ilk olarak götürüldüğü o hastane tam donanımlı olabilseydi; Mustafa Koç belki bugün hayatta olacaktı!
Gençti, yakışıklıydı; her şeye sahipti.
Ancak AKP iktidarının sağlık politikası yüzünden “yoksullaşan ve yoksunlaşan” bir hastane, onun sonu oldu!
***
Sakın yanlış anlaşılmasın; Beykoz Devlet Hastanesi’ndeki doktorları ve sağlık ekibini küçümsemiyorum. Asla böyle bir şey yapmam! Çünkü onların hepsinin aslan yürekli sağlık savaşçıları olduklarını çok iyi biliyorum.
Eminim ki Mustafa Koç’u kurtarmak için de ellerinden gelenin fazlasını yaptılar.
Benim eleştirdiğim şey, kendisi de üç özel hastane patronu olan Sağlık Bakanı’nın döneminde, devlet ve üniversite hastanelerinin düşürüldüğü hal!
Gidin bakın Beykoz Devlet Hastanesi’ne; özel hastanelerde olan olanakların yüzde kaçına sahip?
Ameliyathaneleri en son ne zaman eldegen geçirilmiş?
Gelişmiş tetkik cihazlarından hangilerini kullanabiliyor??
***
Kısacası tek başına “çok zengin” ya da “çok güçlü” olmanız değildir önemli olan…
Önemli olan “zenginliği paylaşabilen” bir ülkede yaşamanızdır!
İşte; bu yüzden biz yıllardır “Milli gelir adil paylaşılmalı, zenginle yoksul arasındaki uçurum bu kadar açılmamalı” der dururuz.
Bazı gelişmemiş beyin sahipleri bunları söylediğimiz için bizim “servet düşmanlığı” yaptığımızı iddia edebilir…
Ancak kast ettiğimiz, dün ortaya çıkan acı tablodur:
***
Şimdi diyeceksiniz ki, “Gencecik adam ölüp gitti, sen neyin kavgasını yapıyorsun?”
Zengin ya da yoksul eğer başka “gencecik” insanların da “yoksulluk” nedeniyle ölmemesini istiyorsak; artık bu sağlık sistemindeki başıbozukluğa bir son vermeliyiz.
Bunun için, iktidara baskı yapmalıyız.
İşte; ben, Mustafa Koç’un erken ve kahredici ölümünden, bu dersi çıkarmamız gerektiğine inanıyorum!
***
Kendisine rahmet, başta eşi ve kızları olmak kederli ailesine sabır diliyorum.
156+222!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Muzaffer Yalçın’da… Sizin de Abdullah Gül’e söyleyecekleriniz varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz:
“Abdullah Bey…
Huber Köşkü’nü işgal ettiğiniz 7 ay 3 hafta boyunca sizin için yapılan masrafları ödediğinize dair makbuzları göstermemenizin özel bir nedeni var mı?
Örneğin ödediğiniz miktar sadece mutfak harcamalarını kapsayan birkaç bin lirayla sınırlı olabilir mi?”
GÜNÜN SORUSU
Balyoz ve Ergenekon mağdurlarının kurduğu “Kumpas-Der”in yöneticileri önceki gün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etmiş… Sorum bu derneğin yöneticilerine:
Peki; sizin hapishanede geçirdiğiniz yıllar boyunca Kemal Bey sizi kaç kez ziyaret etti? “Dün”ü, biraz erken unuttuğunuzun farkında mısınız?
YILDIRIM’IN SÜPER PROJESİ!
Spor Bakanlığı, futbol kulüplerinin 3,5 milyar lirayı bulan borçlarını ödeyebilmelerini sağlamak için sözüm ona bir “proje” hazırlamış…
Proje de şu:
Üç devlet bankası, kötü yönetilen ve bu yüzden gırtlaklarına kadar borca batan bu kulüplere, on yıl vadeli ve çok düşük faizli kredi verecekmiş…
Peki; sonra?
Bugüne kadar 3,5 milyar lira batıran kulüpler o parayı ödeyebilecek mi?
Elbette hayır! Para, kamu bankalarının “tahsil edilemeyen alacaklar” hanesini biraz daha büyütecek; o kadar!
Yani; bizim kesemizden, “futbol ağaları” ihya edilecek!
Spor Bakanı Ali Çağatay Kılıç’ı ve Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’i şimdiden uyarıyorum:
Üç kamu bankası sizin babanızın çiftliği değil… O projeyi alın da… Cesaretiniz varsa, özel bankalara sunun!
Bakalım size ne yanıt verecekler?
AYAKKABI!
Meclis’te dün ayakkabı kavgası yaşanmış… CHP’li Veli Ağbaba, AKP’lilere çatmış:
“Sizin giydiğiniz gömlekler, kravatlar bin dolarlık, 2 bin dolarlık… Maşallah ayakkabılarınız da pahalı.”
AKP’li vekiller itiraz edince devam etmiş:
“Çıkar ayakkabını bakalım, en az 500 dolar, çıkar… Bakın, benim ayakkabım 90 lira, 90…”
***
Güneydoğu’dan her gün üçer beşer şehit tabutu geliyor; Yüce Meclis, ayakkabıyla, gömlekle uğraşıyor…
Pes!
GÜNÜN İSYANI
Son Kurultay’da delegeden “çizik” yiyen ve Parti Meclisi’ne seçilemeyen eski CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, “Kişiler gelip geçicidir. Atatürk bile, İnönü bile geldi geçti” dedi. İsyanım Gürsel Tekin’e:
İşte; sen ve senin gibi Y-CHP’liler, Atatürk’ün ve İnönü’nün gelip geçici olduğunu sandığınız sevilmiyorsunuz! Ayrıca onların “tırnağı” olabilir misin acaba?
Aydınlık