Mit tırlarının hukuki durumu tartışılırken, kaderin cilvesi olsa gerek… Tır şoförü bi arkadaş, asrın liderimize hakaret ediyor diye, sesini kaydedip, nikahlı eşini savcılığa ihbar etti.
*
İki saniye sonra anlaşıldı ki… Aslında kadıncağız “dayak yediği” gerekçesiyle boşanma davası açmıştı. Tır şoförü koca, mahkeme kararıyla evden uzaklaştırılmıştı. Ve bunun üzerine, “eşim televizyonda asrın liderimizi her gördüğünde küfür ediyor, bakın kanıtım var, sesini kaydetmiştim” diyerek savcılığa koşmuştu.
*
İzmir’de bu tuhaf boşanma davası yaşanırken, İstanbul’da… Mühendis koca, kendisi gibi mühendis eşinden boşanmak için dava açtı. Kadın ne yaptı biliyor musunuz? Tır şoförünün yaptığını yaptı. “Kocam asrın liderimize hakaret ediyor” diyerek, savcılığa ihbarda bulundu. “Bakın kanıtım var, cep telefonundan asrın liderimiz hakkında küfürlü mesajlar atmıştı, buyrun, söz konusu küfürlü mesajların çıktılarını getirdim” dedi. Koca hakkında hapis istemiyle dava açıldı.
*
İki saniye sonra anlaşıldı ki… Aslında adamcağız, asrın liderimiz hakkında değil küfürlü, herhangi bir mesaj bile atmamıştı. Tek suçu boşanmak istemesiydi! Kadının mahkemeye kanıt diye sunduğu belgeler, sahteydi. Photoshop yöntemiyle, sanki kocası paylaşmış gibi, uydurmasyon WhatsApp mesajları üretilmişti. Koca beraat etti.
*
1944, Almanya…
Dünya savaşı devam ederken askerde bulunan koca, eşini özler, kısa süre izin alır, evine gelir. Kadın ne yapar biliyor musunuz? “Kocam führer’e küfür etti” diyerek, ihbarda bulunur.
*
Koca, kendisini almaya gelen gestapo’ya yalvarır, küfür falan etmedim der ama, nafile… Şak diye tutuklayıp, haşırt diye idama mahkum ederler. Çünkü, 1938’de nazilerin çıkardığı bir yasa vardır; küfürden vazgeçtik, Hitler’i eleştirmek bile yasaktır.
*
Askeri mahkemede ölüm cezasına çarptırılan koca, bir süre hapiste tutulur. Ancak, cephede kan gövdeyi götürürken, asker lazımken, bu herifi kurşuna dizmenin, heba etmenin manası yoktur. Bari gitsin cephede ölsün, işe yarasın derler, birliğine katılması için serbest bırakırlar. Ölümden kurtulmanın sevinciyle koşa koşa cepheye gider, bıraktığı yerden savaşmaya devam eder.
*
Neticede savaş biter, naziler yenilir, 50 milyon kişi ölür, kadının kocası ölmez iyi mi…
*
Eve geri döner. Anlaşılır ki… Aslında kadının sevgilisi vardır, kocasından kurtulmak için böyle bi iftira atmıştır.
*
Eee, devran dönmüştür. Keser dönmüş, sap dönmüş, hesap günü gelmiştir. Hitler dönemini yargılayan mahkemeler kurulmuştur.
*
Koca, Bamberg istinaf mahkemesine başvurur, kendisini gestapo’ya ispiyonlayan eşi hakkında dava açılmasını talep eder. Kadın, hakim önüne çıkarılır. Kadının avukatı kurnazdır, dönemin kanunlarına atıfta bulunarak savunma yapar. “O dönem yürürlükte bulunan kanunlara göre, Hitler’e hakaret etmek hukuka aykırıydı, dolayısıyla, kadının kocasını ihbar etmesi suç değildir, aksine, 1938 tarihli kanuna uygundur, hukuken meşrudur” der.
*
Mahkeme ne der?
“Yook öyle” der!
*
“Parlamentonun, yargının ve toplumun baskı altında bulunduğu dönemlerde çıkarılan kanunlar, hukuka uygun demek değildir, vicdan ve adalet duygusuna aykırı kanunlar, hukuk olarak kabul edilemez” der… Nazi döneminin kanunlarını yok sayar. Kocasını ihbar eden kadını, Nazi döneminin öncesinde yürürlükte bulunan 1871 tarihli Alman ceza kanunu’na göre yargılar. Ve… “Bir kimseyi kanuna aykırı şekilde özgürlüğünden mahrum bırakmak”tan suçlu bulur. Kadın hapse atılır.
*
Bu dava, hukuk literatürüne “kindar muhbir” olarak geçer.
*
Sakın yanlış anlaşılmasın, altını önemle çiziyorum… Yukarıdaki örneklerin, elbette, problemli karı-koca ilişkileri dışında herhangi bir benzerliği yoktur. İleri demokrat asrın liderimizle Hitler’i kıyaslamak gibi bir niyet veya ima asla söz konusu değildir. Haşa.
*
Ama…
İbrettir.
*
Parlamentonun, toplumun baskı altında olduğu dönemlerde, canımı sıkanı içeri atarım, kanunları istediğim gibi çıkarırım, işime gelmeyen kanuna saygı duymam, mahkemeyi tanımam, anayasa mahkemesini lağvederim, o hakimleri paralelci ilan ederim filan denilebilir ama…
Keser döner, sap döner, gün gelir illa ki devran döner.