AKP kazandı!..
Türkiye kaybetti!..
Kalitesizliği, değersizliği, varoşluğu ülkenin ruhuna bulaştırdılar.
Ne kadar süslü-püslü sözler edilse de, nefret yön veriyor artık insanların davranışlarına ve fikirlerine.
Herkes kin kusuyor…
Herkes intikam peşinde…
Herkes kendi gettosunda çok masum ve çok doğru; diğer getto ise tümüyle suçlu!
Herkes için; kendinden olmayan kişi-grup, ezilip yok edilmesi gereken düşman!
Cinayetler, katliamlar, onca acılar bile bizi bir araya getiremiyor artık.
Herkesin de kafasında bir suçlu var; ötesini araştırmak bile istemiyor.
Önyargılar Cumhuriyeti olduk.
Türkiye ruhsal olarak kaç gettoya ayrıldı görmüyor musunuz?
Ama.
İnadına kardeşliği savunmaya devam etmeliyiz.
Bunu ancak önyargıları yıkarak yapabiliriz.
“Senin teröristin”-”benim teröristim” olmaz.
Hrant Dink öldürüldükten 15 gün sonra Hürriyet’te şu yazıyı kaleme almıştım:
Adı ister Ogün Samast; ister Arşavir Şıracıyan olsun terörist teröristtir; ve benzerlikleri hep şaşırtıcıdır…
Biri Arşavir Şıracıyan 20. yüzyılın başında 1900’da İstanbul’da doğdu; diğeriOgün Samast yüzyılın sonunda 1990’da Trabzon’da…
İkisinde de “baba figürü” yoktu; her ikisi de babalarını küçükken kaybetmişlerdi. Arşavir’in babası ölmüştü, Ogün’ün babası ise evi terk etmişti…
Fazla okuyamadılar. İş bulamadılar; işsizdiler.
İkisi de futbolu seviyordu, futbol oynuyordu; başarısız oldular.
Siyasi “bilinçlerini”, kitap-gazete-dergi okuyarak değil, arkadaşlarıyla yaptıkları toplu sohbetlerde edindiler:
İkisi de milliyetçi birer örgütün mensubuydu:
Evlerinin tavan arasında kurulduğu için birinin örgüt adı “Tavan Taburu”; diğeri mahalle kahvesinde kurulduğu için “Abiler Örgütü”ydü!..
Gerekçe: Hainlik
İlk cinayetlerini genç yaşlarında işlediler:
Arşavir 20, Ogün ise 17 yaşındaydı…
Her iki suikast da İstanbul’da gerçekleşti; biri Taksim Tarlabaşı Bulvarı’nda, diğeri Osmanbey Halaskargazi Caddesi’nde…
Cinayetten önce biri haç çıkarıp dua etti, diğeri camiye gidip cuma namazı kıldı…
Her ikisi de uğura inanıyordu; suikast sırasında birinin uğuru beyaz yakasız gömleğiydi, diğerinin ise beyaz şapkası…
Her iki cinayet sebebi de siyasiydi; gerekçeleri aynıydı; “hain”!..
Ogün Samast, Ermeni gazetesi Agos’tan çıkan gazeteci Hrant Dink’i vurdu;Arşavir Şıracıyan ise tabanca aldığı Ermeni gazetesi Djagadamard’dan çıkıp Hıristiyan iken Müslümanlığa geçen polis memuru Vahe Essayan’ı…
Suikast silahı her ikisinde de tabancaydı; Ogün üç kurşun sıktı, Arşavir altı kurşun…
Her ikisi de cinayetten sonra ara sokaklara koşarak kaçtılar…
Kısa sürede teşhis edildiler; biri hemen yakalandı, diğeri Ermenistan’a kaçtı…
Arşavir Şıracıyan, cinayetlerini sürdürmeye devam etti:
Yüzünü tüm detaylarıyla öğrenmek için geceleri yatmadan önce fotoğrafına uzun uzun baktığı Sadrazam Said Halim Paşa’yı 5 Aralık 1921’de Roma’da vurdu…
Ogün Samast da gazeteden kestiği fotoğrafta Hrank Dink’in yüzünü ezberlemişti…
Tıpkı Ogün Samast gibi Şıracıyan da, Roma’daki suikast için yeni kıyafet almıştı; geniş kenarlı, siyah renkli şapkası ve o dönemde özellikle öğrenciler arasında moda olan siyah renkli boyun bağıyla birlikte…
Ve…
“Kutsal amaç”
Tarih 17 Nisan 1922.
Yer, Berlin.
Terörist Arşavir Şıracıyan katliam yaptı.
Terörist arkadaşlarıyla birlikte günlerdir peşinde oldukları; Teşkilatı Mahsusa’nın iki kurucusu Dr. Bahaeddin Şakir ve Emniyet Müdürü Cemal Azmi’nin izini buldular.
Gece misafirliğinden dönen İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerindenResuhi Bey, Cemal Azmi, karısı, annesi, kızı, büyük oğlunun nişanlısı, Dr. Bahaeddin Şakir, eşi ve 13 ay önce eşi Sadrazam Talat Paşa’yı yine Berlin’de Ermeni terörüne kurban veren Hayriye Hanım olmak üzere dokuz kişi kurşun yağmuruna tutuldu.
Hayriye Hanım, katil Şıracıyan’ın üzerine atılıp yüzünü tırmaladı ama yine de Dr. Bahaeddin Şakir ve Cemal Azmi’nin şehit olmasını engelleyemedi…
Arşavir Şıracıyan yine yakalanmadı; dört ay sonra Viyana ve Sofya üzerinden İstanbul’a geldi. Ancak fazla kalamadı; Mustafa Kemal ve askerlerinin İstanbul’a gelmesinin ardından terörist arkadaşlarıyla birlikte Fransa’ya kaçtı.
Bir daha Türkiye’ye dönemedi…
Yani…
Adı ister Arşavir Şıracıyan….
Ya da adı ister Ogün Samast olsun…
Terörün dini, milliyeti ve bir kutsal amacı” yoktur. (3 Şubat 2007, Hürriyet)
Bu yazı üzerinden yıllar geçti…
“Ne değişti” diye sorarsanız şu yanıtı verebilirim:
Düşmanlıklar daha da arttı!
Bunu AKP başardı! Cemaat’ten liberal solculara kadar kimi çevreler de bu kinin virüs olarak yayılmasına yardımcı oldu.
Kimse artık hakikati aramıyor.
Bilmiyorlar ki; hakikati kaybederseniz hiçbir şey kazanamazsınız!
Bizi bir arada sadece hakikat tutabilir.
Yani, doğruluk, içtenlik ve sahicilik!..
Gerisi sadece demagojidir.