İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin 14 maddelik “özerklik” deklarasyonuna karşılık yayınladığı 14 maddelik açıklamayı Odatv’ye değerlendirdi.
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin 14 maddelik “özerklik” deklarasyonuna karşılık yayınladığı 14 maddelik açıklamayı Odatv’ye değerlendirdi.
14 maddelik “karşı” açıklamaya gelen eleştirilere yanıt veren Ümit Kocasakal, “Baro dediğiniz kurum, uzayda Mars’ta herhangi bir yerde kurulu bir yapı değil” dedi. Baronun Güneydoğu’da yaşanan hak ihlallerine karşı sessiz kaldığı yönündeki eleştirilere karşılık Kocasakal, “Burada bir psikolojik algı harekatı yapılıyor” yanıtını verdi.
İşte Ümit Kocasakal’ın Odatv’nin sorularına verdiği yanıtlar:
– Size DTK’nın özerklik açıklaması öncesinde Güneydoğu’da yaşanan hak ihlallerine karşı sessiz kaldığınız yönünde eleştiriler var. Bu eleştirilere ne yanıt veriyorsunuz?
Burada bir psikolojik algı harekatı yapılıyor. Bir bakın bakalım, biz geçmişte hangi hak ihlaline susmuşuz. Tam tersi… Bir dönem herkes pusuya yatmış, başını kaldıramazken biz başımız dik bir vaziyette her şeye, bütün ihlallere sesimizi çıkardık, ama orada başka bir şey var. Psikolojik harekat işte bu, hendekler, barikatlar… Vicdanı olanlara basit bir soru soruyorum; bu hendekleri kim kazdı, niye kazdı? Bir. Demokratik siyasette silah var mıdır? Demokratik siyasette şehirlerin içini bombalarla doldurup polis geçerken patlatmak, hastane yakmak, ambulansa saldırmak, çarşıda alışveriş yapan subayımıza kurşun sıkmak var mıdır? Peki, biz bunlara mı ses çıkarmalıydık? Yani bütün bu filleri işleyenler masum mu?
İşte ayrım burada ortaya çıkıyor. Birilerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne karşı bir etnik kalkışmasını masum gösterecek, meşru gösterecek bir şeye elbette o anlamda sesimizi çıkarmayız. Önceki açıklamalarımızda net bir vaziyette Doğu’da Güneydoğu’da da herhangi bir yerde terörle kararlılıkla mücadele edilirken her şeyin hukuk sınırları içerisinde yapılması gerektiğini, terörist ile vatandaşın ayrılmasıgerektiğini vatandaşın zarar görmemesi gerektiğini çok net bir vaziyette söylemiş bir Baroyuz. Bu söylediğiniz eleştiri, Baro’ya karşı başka da söylenecek bir şey olmadığından olsa gerek bir psikolojik harekattan ibaret. Bu kadar net, bu kadar basit.
– DTK, HDP destekli siyasi bir oluşum. Baronun siyasi bir oluşumla karşı karşıya gelmesini doğru bulmadığını söyleyen, “Bu Baro’nun görevi değil” diyenler var. Buna ne diyeceksiniz?
Birincisi, Baro dediğiniz kurum herhangi bir sivil toplum kuruluşuyla karıştırılmasın. Baro’nun bir yandan mesleki faaliyet ve görevleri var, ama öte yandan bizzat avukatlık kanununun yüklediği hak ve özgürlükleri koruma kollama görevi var. Taktir edersiniz ki bu hak ve özgürlüklerden en önemlilerinden bir tanesi de yaşama hakkı, huzur içinde yaşama hakkı.
İkincisi, sonuçta, Baro dediğiniz kurum, uzayda Mars’ta herhangi bir yerde kurulu bir yapı değil. Bu ülkenin içerisinde var olan, bu ülkenin -bakın çok net söylüyorum- her türlü olumlu ya da olumsuz şartından siyasi ortamından, kaosundan etkilenen bir kurum. Dolayısıyla bizim ülkenin bölünmesine karşı, ülkenin etnik cehenneme çevrilmesine karşı, bir mezhep çatışmasına sürüklenmesiyle ilgili sessiz kalmamız beklenebilir mi? Biz öyle bir Baro ve yönetim değiliz.
Bu bizim topluma ve yurttaşlara karşı görevimiz. Ben şöyle bir benzetme yapmak isterim. Evde yangın çıkmış ev cayır cayır yanıyor, siz yangını söndürmek için uğraşıyorsunuz size diyorlar ki sen ev kadınısın sen mutfakta yemeğini pişir. Yahu ev yanıyor!
Ülke bir cehenneme çevrilmek üzere, etnik bir kalkışmanın provaları var. İnsanlar kutuplaştırılmış, mezhep, etnisite ve diğer yönlerden ayrıştırılmış, kanlı boğazlaşmaya götürülmek isteniyor.
Biz çözümü de koyuyoruz üstelik. Çözüm ayrılıkta, şunda bunda değil. Kaldı ki bu talepler emperyalizmin talepleri… Biz de diyoruz ki, çözüm tekrar ortak aidiyet duygumuz olan millet olmaya dönmektir. Millet olmak demek, aynı soydan gelmek demek değil, aynı yoldan gelmek ve aynı yolda yürümektir millet olmak. Türk milleti dediğinizde Kürt kökenli yurttaşlarımız da bunun eşit bir parçasıdır. Biz de diyoruz ki emperyalizmin güdümünde barış, özgürlük, kardeşlik olmaz. Biz bir millet olarak emperyalizme karşı top yekun mücadele edelim, tam bağımsızlığımızı elde ederek sorunlarımızı oturarak konuşarak çözeriz.
Biz bir sivil toplum kuruluşuyla falan karşı karşıya gelmiyoruz, muhatabımız da değil, ama biz bu ülkenin yurttaşı olarak, bu ülkede yaşayan insanlar olarak ülkenin bölünmesiyle ilgili taleplere bırakın Baro’yu falan doğal yurttaşlık görevimiz çerçevesinde sesimizi çıkarıyoruz. Yani biz çatışma yerine terör yerine etnik bir kamplaşma yerine kardeşliği birliği bütünlüğü sadece bir etnisite için değil tüm yurttaşlar için daha fazla hak, özgürlük ve demokrasiyi savunuyoruz. Ama bunun alternatifi terör, terörle tehdit, kurşun sıkmak, öldürmek değildir. Biz bunu söylüyoruz. İsteyen istediği eleştiriyi yapar. Hakkıdır herkesin istediği eleştiriyi yapmak, tıpkı bizim doğru bildiğimiz yolda yürümemiz gibi…
Ümit Kocasakal son olarak ise şunları ekledi:
“Çözümleri yok, her şeye hayır diyorlar, çatışamadan yanalar” gibi eleştiriler yöneltiyorlar; lütfen bütün bildirilerimize bakın. Bizim Kürtlerle, Kürt kökenli yurttaşlarımızla herhangi bir sorunumuz yok. Tam tersine herkes onları azınlık haline getirmeye çalışırken başkalaştırmaya çalışırken biz onları bu milletin bu toprakların eşit bir yurttaşı olarak görüyoruz, kucaklıyoruz, milli birliği savunuyoruz. Emperyalizmi göz ardı ederek hareket edemezsiniz, Ortadoğu’da emperyalist gücün varlığından rahatsız olmayan bir yapıyı sol olarak nitelendirmek mümkün mü? Olaylara sınıfsal bir gözle bakamayıp etnik gözle bakan bir yapıyı sol olarak görmek… Bizim isyanımız bunadır. İnsanları kandırıyorlar. Bu yapının da, kendisine Türkiye partisi diyen aslında öyle olmayan o yapının da Kürt kökenli yurttaşlarımızı temsil etiğini düşünmüyoruz.
İstanbul Barosu’nun yaklaşımını bu gözle görsünler. Biz ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesinden duyduğumuz kaygıyla bunu önlemek adına üniter yapı, birlik ve beraberlik içerisinde, demokrasi içerisinde çözümün olması gerektiğini söylüyoruz.
İŞTE BARONUN 14 MADDESİ
İstanbul Barosu, DTK’nın açıkladığı 14 maddelik özerklik açıklamasına, 14 başlık ile cevap vermişti.
İstanbul Barosu’ndan yapılan 14 maddelik açıklama şöyle:
1) Ayrılık deklarasyonu anlamında dile getirilen bu talepler emperyalizm destekli bir etnik kalkışma ve ayaklanmanın ulaştığı aşamayı göstermektedir.
2) Özü itibariyle bu deklarasyon terör örgütü PKK-Kongre Gel’in 17 Mayıs 2005 tarihinde kabul ettiği “KCK Sözleşmesi” ndeki isteklerin, “siyasi talepler” kılıfıyla sözde “demokrasi” ve “özgürlük” maskesiyle tekrarından ibarettir.
3) Bu deklarasyonu kaleme alanlar emperyalizmin Türkiye üzerindeki 100 yıllık rüyasının güdümlü ve gönüllü taşeronlarıdırlar. Sevr’in güncellenmesinden başka bir şey olmayan bu bildirge gerçekte emperyalizmin talepleridir.
4) Sık sık kullanılan “demokratik” kelimesi, metinde çokça dillendirilen “özyönetim” ve “özerklik” talebiyle, ülke toprağının belli bir bölümünün merkezi yönetimin dışına çıkarılarak parçalanmayla sonuçlanacak bir yola girilmesi, Anayasanın değiştirilemeyecek ilk üç maddesinin ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu gizlemeye yetmemektedir.
5) Kaldı ki metinde talep edilen sözde “demokratik özyönetim” veya özerkliğin parçaları olarak öne çıkarılan yasama, karar alma, yargı, vergi toplama, asayiş ile ilgili hususlar da gerçek amacı ortaya koymaktadır.
6) Hedeflenen “özyönetim” in “özü” nün ve amacının ne olduğu, “Biji serok Obama” sloganında saklıdır.
7) Bu talepler, şimdiye kadar halkı aldatmak için takılan bazı maskeleri indirmiş, makyajları dökmüş, deyim yerindeyse takke düşmüş, kel görünmüştür.
8) Ülkenin içine sürüklendiği bu etnik kalkışma ortamından, terör örgütünü masum siyasi bir hareket gibi göstermeye çalışanların, Kandil’ den “yerli” bir “Mandela” yaratmaya soyunanların, hendek ve barikat ardından halka, güvenlik güçlerine silah sıkanları “özgürlük savaşçısı” olarak yansıtanların sorumlulukları büyüktür.
9) Terör örgütünce hendekler kazılır, barikatlar örülürken ülkenin yönetiminden ve kamu güvenliğinden sorumlu olanların akıl almaz aymazlığını da hatırlatmak isteriz. Kent merkezlerinin ve şehirler arası yolların patlayıcılarla doldurulmasının, sözde “açılım” sürecinin, halktan gizlenen Oslo görüşmelerinin, Habur aymazlığının siyasi sorumlularının, ortaya çıkan vahim tablonun sorumluluğundan sıyrılmaya çalışması bize hiç de şaşırtıcı gelmemektedir.Yaşanmakta olan etnik kalkışma süreciyle ülkenin karşı karşıya geldiği bölünme tehlikesinden, 13 yıllık tek başına yönetimi ve uygulamalarıyla öncelikle siyasi iktidar sorumludur ve bu ağır bir sorumluluktur.
10) Kendisini “Türkiye” partisi olarak göstermeye çalışan, bölgedeki feodal düzene karşı tek kelime etmeyen, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki varlığından rahatsız olmak bir yana onları davet eden, olaylara emekçinin ve yoksul halkın safından bakmak yerine etnik gözle bakan, “demokrasi”, “barış”, “siyasi çözüm” sözcüklerini dilinden düşürmeyen, tekke ve zaviyelerin açılması yönünde kanun teklifi veren, gerici ayaklanmaları anan ve kutsayan bir partinin, bu taleplere olan desteği ile birlikte gerçek yüzü ve amacı, ne kadar “Türkiye” partisi ve “sol” olduğu da tam olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Gerek bu parti gerekse terör örgütü hiç bir şekilde Kürt kökenli yurttaşlarımızı temsil etmemektedir.
11) İleri sürülen taleplerin, gerçekte “demokrasi” ve “barış” ile bir ilgisi olmayıp; Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik, terör örgütü üzerinden, siyasi iktidarın da parçası olduğu küresel emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin ( BOP ) son aşamasıdır.
12) Bu arada, anılan bildiride, dile getirilen taleplerin sürekli olarak, siyasi iktidar tarafından da taahhüt edilen ve girişimlerine başlanan sözde “Yeni Demokratik Anayasa” ile ilişkilendirilmesi, gerçekte yeni anayasa sürecinin neyi hedeflediğini, bu hususta siyasi iktidarla anlamlı birlikteliği de açıkça ortaya koymaktadır. “Yeni Anayasa”talebinin gerçek amacı, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin bir oldu bitti ile değiştirilmesi suretiyle amaçlanan bölünmenin Anayasal alt yapısını, hukuki dayanağını oluşturmaktan ibarettir. Ancak bu hukuken de fiilen de mümkün değildir.
13) Bilinmelidir ki, hangi oy veya çoğunlukla olursa olsun, hukuken değiştirilemez maddelerin değiştirilmesi imkanı bulunmamaktadır. Üstelik bu hukuki gerçek karşısında, bu yöndeki her girişim Türk Ceza Kanunu’nun 309.maddesindeki suçu oluşturacaktır. Buna izin verilemeyeceği açıktır.
14) Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesini, parçalanmasını içeren emperyalizm ve onun yerli işbirlikçilerinin 100 yıllık bu “rüyası” yine “rüya” olarak kalacak, bunu talep edenler içinse “kabus”a dönüşecektir!
Zira Kürt kökenli yurttaşlarımızın da eşit bir parçası ve mensubu olduğu “Türk Milleti” buna asla izin vermeyecek, bu emperyalist saldırı ve oyunu bir kez daha birlik ve bütünlüğü içinde püskürtecek, Cumhuriyetin değerleri içerisinde gerçek barışı, birlikteliği, demokrasiyi gerçekleştirecektir.
Hiç bir güç ve provokasyon, yurttaşlarımız arasında etnik bir kavga ve kargaşa yaratmaya yetmeyecek, Türk Milleti bu oyuna gelmeyecektir. Çözüm, bölünme ve parçalanmada değil, ortak aidiyet duygusunun temeli olan ulus devlete sımsıkı sarılarak birilikte emperyalizme karşı koymaktır. Ülkemizin üzerinde bu karanlık oyunları oynayanlar da mevki ve konumları ne olursa olsun, er geç hukuka hesap vereceklerdir.
İstanbul Barosu olarak, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesini kararlılıkla savunacağımızı, Cumhuriyete ve onun değerlerine sonuna kadar bağlı kalarak bunları koruyacağımızı, üniter, demokratik, laik sosyal hukuk devletine yönelik her türlü saldırıya karşı koyacağımızı, Türkiye’yi etnik bir cehenneme çevirme planlarına karşı sonuna kadar kardeşliği ve gerçek barışı savunacağımızı, sorunların ülkenin birlik ve bütünlüğü içinde ve herkes için daha fazla demokrasi talebiyle çözümü yönünde davranacağımızı bir kez daha kamuoyuna saygı ile duyururuz.”
Odatv.com