Son günlerde bazı siyasetçilerimizin “Özgürlükçü Demokrasi” diye bir kavramı kullandıklarını görüyor ve işitiyorum. Hatta CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 16-17 Ocak 2016 tarihlerinde yapılan CHP Kurultayı’nda; Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğu şeyin dördüncü devrim, bunun da adının “Özgürlükçü Demokrasi” olduğunu söyledi.
Gerçekte; “Özgürlükçü Demokrasi” diye bir kavram siyasi literatürde yoktur. Demokrasi zaten özgürlük demektir. Eğer özgürlükler konusunda sıkıntı varsa, demokrasi yok demektir. İlla bir şey demek gerekiyorsa; “Gerçek demokrasiyi getirecek çalışmaları yapacağız ve mücadeleyi başlatacağız” demek uygun olur.
Demokrasi, uzun soluklu bir mücadelenin sonunda ulaşılacak yerdir. Bugünden yarına verilebilecek bir emirle ve kararla varılabilecek bir sonuç değildir. Demokrasi ilk defa, M.Ö. 5.Yüzyılda, Atina’daki şehir devletlerinde ortaya çıktı. Ancak, bugünkü demokrasiden farklıydı. Bu demokraside, kölelerin ve kadınların oy hakkı yoktu. Burada demokrasi, elitler için söz konusuydu.
Aydınlanma İklimi
Bugün anladığımız anlamda demokrasiye, Avrupa’da ve 20.Yüzyılda ulaşıldı. Bu mücadele, 15. Yüzyılda başladı. Arkasındaysa oldukça kanlı ve sıkıntılı bir süreç var. İçinde ‘Rönesans, Hümanizm, Reform ve Aydınlanma’ var. Akılcı ve bilimsel düşünce sistemine geçiş var. Bilim egemen kafa ve eleştirel akıl var! İşte bu iklimle insanlık, şimdilik ulaştığı en iyi yönetim biçimi olan demokrasiye vardı! Ama ne yazık ki, bizim yaşadığımız topraklar bu gelişimin ve farkındalığın dışında kaldı!
Özetle söylemek gerekirse; “Aydınlanma yoksa; demokrasi de, özgürlükler de yok” demektir. Özgürlük taleplerini yaratan, söke söke koparan ve beraberinde demokrasiyi yaratan; bir süreçtir, onun ulaştığı aydınlanma iklimidir, akılcı ve bilimsel düşünceye geçiştir. Bunları yok sayarak; “Ben iktidara gelirsem, yarından tezi yok demokrasiyi getireceğim” demek, sanırım doğru ve derinliği olan bir söylem olmaz.
Atatürk Eşittir Aydınlanma
Cumhuriyet ve Atatürk önderliğinde yapılan devrimler; bir anlamda, yaşadığımız topraklarda yaşanmayan ‘aydınlanmanın’ yaşatılması projesidir. Bu aynı zamanda, içinde bulunduğumuz toplumu akılcı ve bilimsel düşünceye geçirebilme atılımıdır. Ve bunların tabii sonucu olarak, toplumumuzda demokrasiye giden yolun açılmasıdır. Bunlar yoksa; özgürlükler de, demokrasi de yok demektir.
Türkiye’de ‘aydınlanma’; akılcı ve bilimsel düşünce sistemine geçiş, özgürlükler ve demokrasi konusunda epeyce mesafe kat etti. Bunu anlamak için her konuda İslam dünyasına bir bakın, bir de Türkiye’ye. O zaman ne demek istediğimiz sanırım daha iyi anlaşılacaktır. Ama Erdoğan liderliğindeki AKP iktidara geldiğinden beri, Türkiye’nin özgürlüklere ve demokrasiye giden yoldaki kazanımları birer birer yok edilmektedir. Laikliğin aşındırıldığı, dinin kamusal yaşamın referansı olduğu, hukukun siyasallaştırıldığı ve ayaklar altına alındığı, toplumun fetvalarla meşgul edildiği bir ortamda demokrasinin “D”sinden bile bahsedilemez.
Zır Cehalet
Demokrasi; fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür nesillerle olur. Bu da, eğitim ve öğretim ile kazanılır. Ama hangi eğitim ve öğretim? Aklı özgürleştirmeyip, bilimsel düşünce sistemine geçiremeyen, sorgulayıcı ve eleştirel bakış açısını inşa edemeyen eğitim sistemi çağdışıdır. Çağdaş eğitim almayan kitleler; yönetici olduğu ülkelerin sorunlarını çözemediği gibi felakete sürüklerler. 16, 17 ve 18. Yüzyılların aklıyla ve düşünce sistemiyle 21. Yüzyılın sorunları asla çözülemez.
Bu gerçek yalnız bizim için değil, İngilizler, Fransızlar ve Almanlar için de böyledir. Osmanlı’ya öykünmek, onun kurumlarını getirmenin özlemi içinde olmak; “Ben geçmişin aklı ile günümüzü yöneteceğim ve sorunlarınızı çözeceğim” demektir, bunun da karşılığı zır cehalettir.
Saygılar sunarım.
İLK KURŞUN