Sur, İstanbul’da Eminönü ilçesi neyse Diyarbakır için odur. Yani şehrin merkezidir. Güvenlik kuvvetleri; bir süredir işte bu şehir merkezini teröristlerin kontrolünden almaya çalışıyor.
Bir devletin egemenlik sembolü bayraktır. Bayrağınızı dikemediğiniz yer sizin değildir. Bu sebeple olsa gerek ki güvenlik kuvvetleri, surların Mardinkapı tarafındaki Keçi burcuna büyükçe bir Türk bayrağı astı. Habertürk’ten Mahmut Bozarslan’ın çektiği fotoğrafa bakarken ister istemez, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, alan hâkimiyetini göz göre göre teslim ettiği bir şehir merkezini, terör örgütünün elinden almaya çalıştığını, kısacası yeniden fethetmek zorunda kaldığını düşündüm..
***
Bugünlerde Diyarbakır surlarına çekilen Türk bayrağı, o surları inşa eden Orta Asya kökenli Hurrileri Türk kabul edersek, şehrin 4 bin yıl sonra yeniden asli sahibinin egemenliğine girmesi anlamını taşıyor.
Burada asıl can sıkıcı olan, tarihi tartışmaları bir kenara bırakırsak Türklükle birlikte var olan, Türklerin egemen olduğu devletler içinde yer alan Kürt kökenli vatandaşlarımızın bir kısmının PKK adı verilen terör örgütüne destek olarak ayrılıkçı akımlara kapılmış olmasıdır.
Bakınız, BBC’nin haberine göre Cenevre’deki Suriye görüşmelerinde hükümet heyetinin başkanlığını yapan Beşar el Caferi, “Bu görüşmelerdeki şartımız, Suriye’nin Suriyelilerin olmasıdır. Siz Kürtler bunu anlamalı ve beyinlerinizdeki ülkenin bölünmesini öngören tüm fikirlerden kurtulmalısınız. Bu tür fikirlere sahip olanlar, uykularında sayıklamalarına neden olan bu kötü ateşten kurtulmak için Panadol ya da Advil gibi ilaçlar kullanmalı” dedi.
Tabii bu konuşma üzerine sosyal medyada belden aşağı tartışmalar başladı. Fakat Türkiye Cumhuriyeti adına, Kürt kökenli vatandaşlara hitaben, saygılı olmak kaydıyla ciddi bir uyarıda bulunmak zamanı geldi de geçiyor bile.
***
Diyeceksiniz ki kim yapacak bu çağrıyı, kimin halk nezdinde siyasi itibarı kaldı? Yazık ki bu da doğru.. Bu itibarla, Bilge Kağan’ın 1300 yıl önce taşlara diktirdiği yazıtlardan esinlenerek 24 yıl önce, Kürt kökenli vatandaşlarımıza yaptığım uyarıyı tekrarlamak istiyorum:
“Ve Türk beğleri de milletinin bazı unsurlarına sormalıdır: Ankara’ya bağlı kaldığın zaman seni yükseltmiş, yüceltmiş olan, milletvekili, general, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yapan devletine, hür ve bağımsız kalmaya çalışan yurdunda, yanılıp isyan edersen kötü iş yaparsın. Silahlı insanlar nereden geliyor da senin oğullarını eşkıya, kızlarını cariye yapıyor, seni de dağıtıp götürüyor? Kalaşnikoflu, roketatarlı insanlar nereden geldiler de seni sürüp götürdüler? Vardığın yerde hayrın o oldu ki, kanın su gibi aktı; bilmediğin için, yanılıp kötülük ettiğin binlerce Mehmetçik ve polis uçmaya vardı…”
Bilge Kağan, “Türk Milleti’nin beyleri, sözlerimi işitin! Birliğini korursan yurduna sahip olacağını, yanılırsan öleceğini buraya yazdım” diyordu.
İşte Suriye birliğini koruyamadı da sonuç ne oldu? Bunu en çok Kürt kökenli vatandaşlarımızın değerlendirmesi gerekmez mi?
***
Tabii bir devletin her politikası uluorta konuşulmaz. İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond, “Yıllardır Putin’i izlerken öğrendiğim şey şu: Ne kadar izlersen izle, hiçbir şey göremiyorsun. Anlaşılması imkânsız. Kremlin’in oyun plânı hakkında hiçbir fikrimiz yok. Bilmiyoruz. Bu konuları tartışan herhangi bir konsey yok. Her şey Putin’in kafasında” dedi.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ise böyle bir zamanda rejimi değiştirmek istiyor! Soranlara da “Bu bir sistem değişikliğidir” diyor. Onun oyun plânı biliniyor ama Türkiye’nin birliğine değil, çözülmesine yarıyor!
yeniçağ