Kaynakları incelediğimde ortak anlatım:
”Ahilik, Ahi Evran tarafından Hacı Bektaş-ı Veli’nin tavsiyesiyle kurulan esnaf dayanışma teşkilâtıdır. Aslen Horasan kökenli olup Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da yaşayan Müslüman Türkmen halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları hem ekonomik hem de ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. Kendi kural ve kurulları vardır. Günümüzün esnaf odalarına benzer bir işlevi olan Ahilik iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir. Ahi Evran’a Ahi Baba da denir. Ahi Evran Moğol baskınları sırasında Türkmenleri korumak için kılıç kuşanmış ve Moğol komutanı Baycu Noyan birliklerince şehit edilmiştir.” Demektedir. Genel olarak Ahilik Teşkilatını anlatmak için çok derin bir araştırma yapmak ve sayfalarca makaleler yazmak icap eder. Ben özetle Ahilik Teşkilatını hatırlatmak ve günümüzdeki din öğretisi üzerine bir dikkat çekmek istedim…☾✫
Ahi Evran’ın şehit edilmesi ”Kerâmât-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli” adlı eserde şöyle anlatılır:
”Ahi Evran padişah Kayseri’de debbağdı. Ulu Alaaddin onu Konya’ya davet eyledi. Sadreddin Konevi ilen muhabbeti ziyâde idi. Tâ kim onu Denizli’ye gönderdiler. Hacı Bekdeş kim Sulucaöyüğe gelince, o da Kırşehri’ne geldi. Çokca debbağlık yaptı. Tatar (Moğol) muhalifi olup savaşkan idi. Fütüvvet erbâbının serveridir. Bu yüzden şehitlik şerbetin içti. Hünkar ile musâfahası, kerâmâtı çokdur.”
Ahilik Teşkilatı 7 kuralı:
*Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak
*Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilim ve mülâyemet kapısını açmak
*Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak
*Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak
*Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak
*Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, Marifet Kapısını açmak
*Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak.
☾✫
*Ahilik, Anadolu’da köylere kadar yayılarak Anadolu’nun daha kısa sürede Türkleşip İslamlaşmasını sağlamıştır.
*Göçebe Türkmenler yerleşik hayata geçirilerek hem İslami uyum kolaylaşmış, hem de Türk şehirciliği hız kazanmıştır.
*13. yüzyılın ikinci yarısına kadar çoğunlukla gayrimüslimlerin Türk olmayan yerli halkın elindeki sanat ve ticaret işlerine Müslüman Türkler de katılmış ve hızlanma kazandırmıştır.
*Türk esnaf ve sanatkarları arasında sağlanan dayanışma ve yardımlaşma sayesinde Ahilik önemli bir güç haline gelmiş, hız kazanmış, asayişin bozulduğu zamanlarda (örneğin Moğol İstilası) kendi otoritesini yürütmüştür.
Dini ve ahlaki yapı korunmuştur.
☾✫
Ahilin temellerini teşkil eden fütüvvetnamelerdir. Fütüvvetnameler de dini, dini tasavvufi temelleri olan eserlerdir. Fütüvvet kavramı; fedakârlık, iyilik, yardım, insan severlik, hoşgörü, nefsine söz geçirme gibi erdemlerle örtüşmektedir. Fütüvvet kelimesinin kökü olan feta, iradesine hâkim olan, nefis putunu kıran kimsedir. Fütüvvetnamelerin özünde de “ peygamber sünnetine tabi olmak” vardır. Ahiliğin ruhu Kur’andan ve peygamber sünnetinden; teşkilatlanması ve bir sistem olarak hayata geçirilmesi bu milletin tarihi tecrübelerinden ve yaratılış özelliklerinden kaynaklanmıştır. Çünkü Ahilik, manevi ve maddi iki ayağı olan bir sistemdir. Ahiliğin manevi boyutunda, kendini insanlığa adayan peygamber ahlakı vardır. Kişinin kendi rahat ve huzurunu, hayatını başkaları için feda etmesi anlayışı vardır.
“Allah yolunda sarf edin kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın, işlerinizi iyi yapın. Şüphesiz Allah iyi iş yapanları sever” ilahi hükmü vardır.
“insanların hayırlısı, insanlara yararlı olandır” prensibi vardır.
Ahilik, hem dünyevi hem uhrevi boyutu olan bir sistemdir. Bir taraftan dürüstlük, güvenirlik, çalışkanlık gibi ahlaki erdemler, diğer taraftan iş tutma, sanat- meslek sahibi olma ve üretkenlik gibi özellikler ahiliğin esasını teşkil etmiştir.
Ahilik, Mevlevilik gibi tek boyutlu değil; hem bu dünya için hem ahiret için Müslüman Türk’ün Anadolu coğrafyasında kurduğu medeniyetimizin en verimli kuruluşlarından birisidir.
Ahilik, “imanın ilimle beslenmesi ve çalışma ile şekillenmesidir.”
Ahilik, Selçuklu ve Osmanlı Türklerinin ortaya koyduğu, Ahi Evran-ı Veli’nin öncülüğünü yaptığı, Kırşehir den dünyaya yayılan sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal boyutları olan bir milli kültür, iman, ahlâk, yiğitlik ve cihat hareketidir.
Ahi Evran, insanlara Fütüvvet ilkeleri olarak;
*Helâl kazançla meşgul ol,
*İbadetlerini yerine getir, şeriata, tarikata muhalefet etme,
*Güzel ahlaktan, akl-ı selim den dışarı çıkma,
*Nefsine, şeytana uyma,
*Haramda, mekruhtan uzak dur.
*Elinle koymadığını götürme,
*Kimsenin sanatına tamah etme,
*Kimsenin ehline, İyaline kem gözle bakma,
*Kimseye kibir, düşmanlık beslemeyesin, cimrilik yapmayasın, haset etmeyesin,
*Kimin ayıbını görürsen örtesin,
*Dünyaya aşırı muhabbet göstermeyesin,
*Sende büyüğe varıp ikram edesin, hürmet ve hizmette bulunasın,
*Bir elinin kazancını ihtiyaçların için, diğer elinin kazancını ahi ret’in için fukaraya sarf edesin,
*Kimseye dediğinden eksik verme ki Yüce Allah kazancına ve ömrüne bereket vere,
*Her zaman teraziyi eline alınca, Ahiret terazisini hatırlayasın.
İyi bil ki helâlin hesabı, haramın azabı vardır.
İslam inancı ve Türk kültürünün Anadolu da birleşmesinde doğan Ahilik, kardeşlik, cömertlik, yiğitlik demek,
Ahilik kalite demek, emeğe saygı demek, güvenilir esnaf olmak, elinden, dilinden, belinden herkesin emin olduğu insan demek,
Ahilik, veren elin alan elden üstün olduğunu anlamak; hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışma demektir.
Ahilik, vatan, millet ve din sevgisinin harmanlanması; gerektiğinde bu idealler için büyük bir dava şuuruyla mücadele demektir, cihad demektir.(Kaynak:http://akam.ahievran.edu.tr/index.php/2011-08-28-14-25-34/2011-08-28-14-25-39/2011-08-28-14-25-41) BACI ERENLER: Dünyanın ilk kadın örgütlenmesi…
Bacı Erenler Teşkilatı, Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı tarafından kurulmuştur.
Aşık Paşazade (1481) “Târih-i Âl-i Osman” adlı eserinde Anadolu Selçukluları devrinde Türkmenler arasındaki sosyal zümreleri “Gaziyân-ı Rûm” (Anadolu Gazileri). “Ahiyân-ı Rûm” (Anadolu Ahileri), “Abdalân-ı Rûm” (Anadolu Abdalları), ve “Bacıyân-ı Rûm” (Anadolu Bacıları) diye dörde ayırmıştır. Burada üzerinde duracağımız “Bacıyân-ı Rûm” tabirinden Anadolu Selçukluları zamanında Türkmen erkeklerin mensup olduğu, Ahi Teşkilâtı diye bilinen ve Âşık Paşazade’nin “Ahiyân-ı Rûm” olarak adlandırdığı teşkilâtın yanında gene Âşık Paşazade’nin “Bacıyân-ı Rûm” diye adlandırdığı, o günün toplumunda Türkmen kadınların kurduğu bir başka teşkilâtın bulunduğu anlaşılmaktadır.
*Merhum Fuad Köprülü’nün bu incelemesinin üzerinden 65 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen8 “Bacıyân-ı Rûm” hakkında bugüne kadar hiçbir araştırma yapılamamış ve Fuad Köprülü’nün bu konuda yaşadıklarına hiçbir şey ilave edilememiştir.
*Âşık Paşazade Bacıyân-ı Rûm ismi altında uç beyliklerindeki Türkmen kabilelerin müsellah ve cengâver kadınlarını mı kasdediyor? Şimdilik akla en yakın gelen te’vil bu görünüyor”
(Prof. Dr. Mikail Bayram https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=372848)
Bacıyan-ı Rum örgütlenmesini gerçekleştiren Fatma Bacı ünlü mutasavvıf Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin kızı ve aynı zamanda Ahilik Teşkilatının kurucusu Ahi Evran’ın (Şeyh Nasırüddin Mahmut) eşidir. Ailesinden dolayı iyi bir eğitime sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Erkek esnaflar arasında büyük bir esnaf örgütlenmesi oluşturan Ahi Evran aynı örgütlenmeyi eşi vasıtasıyla kadınlar arasında da gerçekleştirmek istemiş olabilir. Ya da Fatma Bacı eşinden esinlenerek kadınların da ekonomik, kültürel ve askeri olarak toplum hayatında aktif rol üstlenmelerini sağlamaya çalışmıştı.
Bacıyan-ı Rum’un eğitim sistemine bakıldığında;
-Öncelikle üyelere yamak, çırak, kalfa ve usta sıralaması doğrultusunda sıkı bir mesleki uygulamalı eğitim veriliyordu.
-Mesleki eğitimin yanında zaviyelerde dini, ahlaki ve güncel hayatla ilgili bilgilerde verilmekteydi.
-Binicilik, atıcılık gibi eğitimlerde verilerek askeri yetenekte kazandırılırdı. Nitekim Kayseri’nin savunması sırasında Moğollara karşı mücadelede yer almışlardır.
Ahiyan-ı Rum’un sloganı ‘’Eline, diline, beline sahip ol’’ iken, Bacıyan-ı Rum örgütünün sloganı ise ‘’İşine, aşına, eşine sahip ol’’ dur. (http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/bayram.pdf)
Anadolu’nun Türkleşmesinde ve Müslümanlaşmasında, göçebe hayatı bırakmış Türkmenlere otuz iki ayrı mesleği öğreterek, sanatkar hale getirip, Türkmenlerin yeni şehirler kurmasını, dağlara, ırmaklara ve şehirlere Türkçe isimler verilmesini sağlayan, Anadolu’dan Türkistan’a kadar Türk milletinin yaşadığı tüm coğrafyalarda Ahilik Teşkilatını kuran ve böylece bu bölgelerde Türk-İslam felsefesinin yayılmasını sağlayan, Moğol baskınları sırasında kılıç kuşanarak Türkmenleri koruyup, kollayan, Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubat’ın pir bildiği, Osmanlı Devletinin kuruluşunda hizmetleri olan, Osman Gazi’den Fatih Sultan Mehmet’e kadar tüm padişahların Şet kuşanarak Ahi olmalarını sağlayan, Milli Mücadele yıllarında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük hizmetleri olan teşkilatların oluşmasını sağlayan, Anadolu’nun Türk-İslam yurdu olmasını ve bu yönde teşkilatlanmasını sağlayan Ulu Bilge… Ahilik Teşkilatı ve kurucusu Ahi Evran-ı Veli… (Şeyh Nasırettin Mahmut El Hoyi)
☾✫
Bugün birçok kıymetli tasavvuf büyüklerini az veya çok biliyoruz, tanıyoruz, sözlerine aşinayız, sürekli sosyal medyada paylaşıyoruz. Fakat bizim asıl pirimiz olan Ahi Evran hakkında doğru dürüst bilgi sahibi olmadığımız gibi, hatırasını da yaşatmak namına bir çalışma yapmıyoruz. Bir aydır bu konu hakkında çalışıyorum. Bir iki son dönem dini yapılanma dışında Ahi Evran’ı hak ettiği gibi tanıyan ve törenin yaşatılmasını sağlamaya çalışan kurum pek yok. Kırşehir’de bazı önemli çalışmalar da var. Henüz onlar ile irtibata geçmedim. Fakat en kısa zamanda iletişime geçip, belki ziyaret edip, bu konuda bir belgesel çalışması da yapabilirim. Bilemiyorum. Nasip. Fakat Ahilik Teşkilatını inceledikçe, Anadolu’nun geçmişini daha iyi anlıyor, bugünü daha iyi okuyor ve yorumluyor, yarını ise, daha net görmeye başlıyorum…
☾✫
Ahilik Teşkilatı Selçukluyu Selçuklu, Osmanlıyı Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni Türkiye cumhuriyeti yapmış bir yapılanmadır. Bugün Türk-İslam felsefesini yaşam biçimi olarak uygulayan, Türkmenleri meslek sahibi, meslek sahiplerini ahlak sahibi, toplumu terbiye etmeye yönelik birçok faaliyetler icra edici bu teşkilatın pasifize edilmiş olmasının sonuçlarını ise, Türk-İslam felsefesinden uzak bazı dini yapılanmalar olarak görüyoruz… Öyle ise bu işin ardında mutlaka başka bir amaç ve niyet vardır! Hatta iç ve dış kaynaklı bir takım planlar da vardır… Bu sebeple, Ahilik Teşkilatını her ortamda yeniden dillendirmeye, incelemeye, inceletmeye ve diriltmeye başlamalıyız… Ben nasip olur ise, icabında bu yola baş koyacak ancak yine de bu yoldan da vazgeçmeyeceğim evelallah… Çünkü, Ahilik Teşkilatı, Selçuklu döneminde ve sonrasında, Türk Devleti’nin ve Türk Milleti’nin kutsal ocağıdır…
Ahilik Teşkilatını okuyup, inceledikçe kendimi buluyorum… Pir, meslek sahibi yarenler ve mert askerleri… Göçebe halka meslek öğreten, terbiye eden, ahlaken eğiten, Moğol baskınlarında Mevleviler Moğol’dan taraf olurlarken, Türkmenleri savunmak için kılıç kuşanan Gazi Dervişler… Türk-İslam yaşam biçimini esas almış, göçer Türkmenlerin şehirler kurmasında ve kurdukları şehirlerde teşkilatlanmaların da hatta şehirlere, ırmaklara, dağlara isimler verilmesinde büyük hizmetler icra etmiş, Selçuklular, Aydınoğulları ve Osmanlılar dönemlerinde, Anadolu’dan Hint Okyanusu’na ve Türkistan’a kadar Türk’ün yaşadığı her yerde teşkilat kurmuşlar… Bu muhteşem bir teşkilatlanma… Anadolu’nun her köşesine yayılmış, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve Müslümanlaşmasında çok büyük emekler vermiş, işsizlere meslek öğretmiş, evsizlere ev inşa etmiş, evlenemeyenleri evlendirmiş, iç isyan olduğunda muhafızlık etmiş, fetih olduğunda cepheye koşmuş ve yurdun dört bir yanında aydınlanma meşalesi yakmış bir teşkilatlanma… Ve zeybekler de aslında bu teşkilatın askeri yapılanması olan yiğitler/bölükbaşılardır… Özüne bağlı kalarak, siyasi ve dini bazı cephelere mal edilmeyerek, kaynağına sadık kalınarak Ahilik Teşkilatı sürdürülebilse, bu memleket başka bir memleket haline gelir…
Şeyh Edebali bir Ahi idi. Osman Gazi’den Fatih Sultan Mehmet’e kadar ki tüm padişahlar Şet kuşanmış ve Ahi olmuş birer asker idi. Milli Mücadele döneminde Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı, Ankara’da karşılayıp Milli Mücadele’nin reisi seçenler Ahiler ve Seymenler idi. O günden sonraMustafa Kemal, Sarı Zeybek olarak bilinmişti… Yani Ahilik Teşkilatının askeri yapılanması O’nu reisleri seçmişti. Ve pek anlatılmasa da, Ankara Seymenlerinden atlı süvari birlikleri Milli Mücadele döneminde Ege’ye gelerek işgalcilere karşı zeybekler ile birlikte savaşmışlardır. Her bölgede kendi sancağını açarak kızan toplayan ve işgalciler ile savaşan her efenin yanında da mutlaka o efeye yol gösteren, akıl veren, madden ve manen destek olan bir din adamı mutlaka vardır. Ve bu din adamlarının Ahi olması makul ve mantıklıdır. Zira yönetime bağlı olan din adamları Kuva-yı Milliye’ye sahip çıkmazlar iken, efelerin yanında yer alan din adamlarının hepsi o dönemki hükumetin emirlerine uymamış ve fermanlı ilan edilmiş kişilerdir. Ve bu durum, onların karadüzen din adamı olmadıklarını, Ahi olduklarını göstermektedir. Tıpkı Moğol baskınlarında Türkmenlere kol kanat germek için kılıç kuşanan Gazi Dervişler gibi… Ülkedeki birçok önemli kurumda, yapılanmada ve gelenekte olduğu gibi Ahilik Teşkilatında da bugün bir kırılma olduğu muhakkaktır. Zira kırılma olmamış olsa idi, memleketin ve milletin hali bugün bambaşka olurdu… Ahi eşittir: dürüst, yiğit, cömert, namuslu, adil, imanlı ve ahlaklı meslek sahibi Türkmen demektir… Bu yüzden olsa gerek Ahilik Teşkilatı eski etkisini yitirmiş ve din adı altında başka bazı yapılanmalar topluma hakim olmuş. Türk milletine bu kutlu töre öğretilmez olmuş… Halbuki Ahilik Teşkilatı incelendiğinde açıkça görülüyor ki, biz zamanlar Hak uğruna, Türk devletinin ve Türk milletin milli ve manevi değerlerine bağlı kalarak, devlete ve millete her konuda hakikaten tam bir teslimiyet ile hizmet edenler ve hizmet edenleri yetiştirenler yalnızca Ahilerdir…
☾✫
Türk milletinin yaşadığı her coğrafyada varlıklarını sürdüren Ahilik Teşkilatı, göçebe Türkmenleri yerleşik yaşama alıştıran, toplumu terbiye eden ve meslek öğreten bir yapılanma olması ile hiç kuşkusuzdur ki, her çağda Türk milletinin düşmanları tarafından tehdit olarak görülmüştür…
*Azerbaycan Cumhuriyeti:
% 85 Şii, %15 Sünni Müslüman
Nüfus: 9.611.700
*Kazakistan Cumhuriyeti:
%47 Müslüman
Nüfus: 18.157.122
*Kırgizistan Cumhuriyeti:
%76 Müslüman
Nüfus:5.482.000
*Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti:
%98 Müslüman
Nüfus: 286.257
*Özbekistan Cumhuriyeti:
%89 Müslüman
Nüfus: 31.025.500
*Türkmenistan Cumhuriyeti:
% 85 Müslüman
Nüfus: 5.307.188
*Türkiye Cumhuriyeti:
%99,8 Müslüman
Nüfus: 77.695.904
☾✫
Büyük çoğunluğu Müslüman olan Türk milletine bilge din adamları gerekmektedir. Bugün elbette çeşitli bölgelerde hakikaten Allah dostu olan, sadece devlete ve millete hizmet edebilmek için çabalayan din adamları vardır. Gönül ister ki, öyleleri çoğalsın…
*% 99,8’i Müslüman olan bir ülkede din adamları devletin kuruluş felsefesine karşı!
*Öyle ise, 93 yıldır, devletin kuruluş felsefesine bağlı din adamları yetiştirilememiş!
*Türk-İslam felsefesini benimsemiş, göçebe Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerini sağlamış ve yeni şehirler kurmalarına yardım ederek, meslek öğretmiş ve dahi toplumu Türk-İslam felsefesine bağlı olarak terbiye etmiş Ahilik Teşkilatı unutulmuş/unutturulmuş!
Bunun neticesinde de %99,8’i Müslüman olan bir toplum, manevi huzur arar iken, başka bazı yapılanmalara katılmak mecburiyetinde kalmış. Hal böyle olunca da, yıllar boyu süre gelen bu düzen, Türk-İslam felsefesinden ayrılmalarına ve çeşitli ülkelerin istihbarat birimlerinin yönlendirmeleri ile zihinlerinin karıştırılmasına, kendi milli kahramanlarını düşman görmelerine ve dini yanlış öğretilmiş insanlar olmalarına sebep olmuş. Bugünkü halimiz bundan ibarettir…
Türki Cumhuriyetler de dahi Türk milletinin geneli ve büyük çoğunluğu Müslümandır. Öyle ise, bu millete dinini doğru dürüst öğretecek, siyasi meselelere karışmayacak ve halka pirlik yapacak, hakikaten alim, toplumun her kesiminden insanın saygı duyabileceği din adamlarının yetiştirilmesi gerekmektedir.
Yetiştirilen din adamları, devletin varlığını tehdit eden yapılanmaların emrine giriyorlar ise, o zaman devletin milli menfaatlerini, şahsi menfaatlerinden önde tutabilecek ve hakikaten Allah dostu tertemiz dindar alimler yetiştirmek gerek. Dinsiz miyiz biz? Kabul etmek gerekir ki, Türklük ile Müslümanlık, Şamanlık ile Müslümanlık, Arabi Müslümanlık ile Türk-İslamlık arasında Araf’ta kalmış bir milletiz. Az da olsa dinsiz ve diğer dinlerden de kardeşlerimiz var elbette. Ve din bilgilerimiz, eksik, yanlış ve hatalı. Bunun elbette birçok sebebi var. İslam aleminde birçok ülkede farklı uygulamalar var. Çeşitli tartışmalar ve anlaşmazlıklar var. Aslında bütün bunların sebebi toplumun her kesiminden insanın sevip, sözünü dinleyip, saygı gösterebileceği Dede Korkut misali bilge din adamları yetiştirememizden kaynaklanmaktadır. Günümüz din adamlarının siyasi partilerin ya da bazı cemaatlerin emirleri ile hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır. Din adamı dediğin, Allah için, devlet için ve millet için çalışan, faydalı olmaya çabalayan, insanlara manen şifa dağıtan, yol gösteren, eğiten, öğreten, doğru yönlendiren, ruhen boşluğa düşüldüğünde nasihatleri ile gönülleri mest eyleyen insanlar olmalıdır. Bugün bu tanıma uyan kaç din adamı tanıyorsunuz? İşte bütün sorunların ana kaynağı budur!
Çağdaş bir toplumuz, eyvallah. Demokratik bir toplumuz, eyvallah. Laik bir toplumuz, eyvallah. Cumhuriyetçi bir toplumuz, eyvallah. İyi ama tüm bunlar milletin manevi yönden doğru eğitilmesi, dinini dosdoğru öğrenmesi ve yaşamında uygulamasına engel değil ki? Öyle ise, %99,8’i Müslüman olan bir toplumda halka doğru din eğitimi nasıl verilebilir, devletin ve milletin milli menfaatleri doğrultusunda hizmet edecek din adamları nasıl yetiştirilebilir, bunun çarelerini tez elden bulmak ve uygulamak gerekir. Aksi halde kendi kızına hallenen din adamlarından medet ummaya ve evlatlarımıza din öğretmelerini beklemeye devam ederiz. Çok bekleriz! Çok!
Bu millet yaşamının her aşamasında kendisine rehberlik edecek önderler ister. Siyasette, ticarette, sosyal yaşamda, devlet yönetiminde, iş hayatında ve dini alanda. Bu geleneklerinde var. Her hangi bir alanda kendisine önderlik edecek birilerini görmediğinde, kendince hareket etmeye başlar. O yüzden olsa gerek, memlekette başkandan geçilmemektedir! Lakin memleketin hali de ortadadır. Memleket bugün yangın yerine dönmüştür. Her geçen gün daha da kötüye gitmektedir. Öyle ise bu işte bir yanlışlık var kardeşim! Bunca önder bu devletin ve milletin milli menfaatleri için hizmet etmiyor demektir! Sonuç ortada: bugünkü Türkiye!
Eğer bir ülkede din adamı yetiştiren kurumlar, devletin varlığını tehdit eden unsurların emrinde hareket ediyorlar ise, o zaman o kurumlarda din adamı değil, bazı yapılanmalar için militan yetiştiriliyordur. Yani devlet kendi ayağına kurşun sıkıyor demektir. Bize din adamı lazım değil mi kardeşim? Lazım! O zaman Ahiler gibi toplumu her yönden eğitecek, terbiye edecek, siyasete bulaşmayacak, siyasetçi kapısına gitmeyecek, hakikaten Allah dostu, devlet, millet uğuna mesai yapacak din adamları ve din görevlileri yetiştirmek gerek! Diğer sorunları ancak bundan sonra çözebiliriz… Aksi takdirde, kudret kılıcını eline geçiren, diğer cephenin kafasını kesmeye başlayacaktır. Kılıç diğer cepheye geçince de, bu sefer kendi kelleleri kesilmeye başlanacaktır. Peki bu işte kazanan kim? Kaybeden kim?
Hal ortada, manzara ortada, memleketin ve milletin hali de ortada… %99,8’i Müslüman olan bir ülkede bunca hırsızlık, adam kayırma, rüşvet, cinayet, gasp, terör ve her türlü suç almış başını gidiyor ise, hapishaneler tıklım tıklım dolmuş, icra dairelerinde dosyalar dağ gibi yığılmış, işsizlik, geçim sıkıntısı tavan yapmış ise, öncelikle o ülkenin din adamlarında daha sonra da siyasetçilerinde bir sakatlık var demektir. Ve acilen bu işe bir çare bulmak gerekir. Aksi takdirde, emperyalist siyonistler, halkın din öğretisini zehirleyemeye devam edecekler, bu yol ile toplumsal kutuplaşmayı körükleyecekler, bugün a kişisini, yarın b kişisini, sonra c kişisini görevlendirecekler ve kendi amaçlarına ulaşana dek bu işten vazgeçmeyecekler. Ve bu sorunları çözebilmenin ilk adımı da devletin ve milletin milli menfaatleri doğrultusunda vazife yapacak, Ahiler gibi Türk töresince yetiştirilmiş, hünerli, bilgili, terbiyeli, bilge ve siyasetten uzak din adamları yetiştirilmeli. Devletin ve milletin yüz yıl, iki yüz yıl, bin yıl sonrasını düşünenler ve hakikaten vatansever ve milliyetçiyim diyenler bu konuda çözüm üretmek mecburiyetindedirler. Nokta!
☾✫
Şahin Efe Yılmaz
İLK KURŞUN