Başbakan Binali Yıldırım, İzmir’de, 9 Eylül Üniversitesi’nin Akademik Yıl Açılış Töreni’nde “Sevgili öğrenci kardeşlerim” diye üniversitelilere hitap etti.
Onlara;
“FETÖ ile mücadele”yi anlattı; “halkın gücünün tankların gücünü nasıl yendiğini” filan…
“Doğu ve Güneydoğu illerindeki milli geliri nasıl artırdıklarını” anlattı.
“Tarım ve hayvancılık sektöründeki teşvikleri” anlattı…
“Çevre yolu”nu… “Körfez geçiş projesi”ni anlattı…
“Cuntacılar contayı yakmış” dedi; gülündü, alkışlandı.
Gelin görün ki, bariyerine takılıp Musul’a giremediğimiz, “müttefiklerimiz için vazgeçilmezliğini” hazmedip “kılıf değişikliği” ile aynı cephede durmaya mecbur edildiğimiz, daha dün yine Şırnak’tan yüreklerimize acı haberler postalayan o cani örgütle, PKK terörüyle mücadele kapsamında “üniversitelere” dair ne planladıklarına hakkıyla değinmedi.
Üniversite yönetimlerinden beklentilerini sıralamadı.
Öğrencileri uyarmadı;
Aynı şekilde anne-babaları.
***
Oysa PKK terörü, “akademik camia”da yeni dönemin açılışıyla birlikte baş edilmesi gerekenler listesinin ilk sırasında.
Öyle ya, hem Adana’da, hem İzmir’de büyük şehirleri kana bulamak üzere hazırlık halindeyken yakalananlar “üniversite öğrencisi” çıkmadı mı?
Bu öğrenci kılıklı teröristler tam da Yıldırım’ın bir üniversitenin açılışını yaptığı İzmir’de, Ege gibi köklü bir üniversitede, kampüs içinde Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu katletmedi mi?
Danışmanları keşke Binali Yıldırım’a İzmir’in bu iç sızısını hatırlatsaydı. Ve keşke Yıldırım, bu cinayette, bu terör saldırısında ihmali ve hatta teşviki bulunan üniversite görevlilerine seslenseydi “Eyyyyy” diye…
Öyle bir “kırmızı çizgi” çizseydi ki, bir daha “öğrenci kılıklı teröristler” kadar hiçbir “akademisyen kılıklı terörist” de cesaret edemez hale gelseydi yeni çiçeklenen bahar dalları gibi çocukların canına kast etmeye…
***
Paryalık hep mi bize düşer usta
—-
Hacettepe Üniversitesi’nde geçtiğimiz yıl yaşanan “kanlı” olaylar çoğunuzun hafızasındadır sanıyorum hâlâ.
Sınava girmek üzere, dersliklerinin bulunduğu binaya gelen milliyetçi öğrenciler bir grup PKK yanlısı sözüm ona öğrencinin saldırısına uğramış, vücutlarının çeşitli yerleri adeta doğranmıştı.
Akabinde dönemin MHP Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ gibi, MHP’nin şimdiki TBMM İdare Amiri Erkan Haberal gibi, Kamil Aydın, Mehmet Parsak gibi bir grup MHP milletvekili hem Meclis kürsüsünde hem de üniversite yönetimiyle diyaloğa geçerek deyim yerindeyse ortalığı ayağa kaldırmış, Hacettepe yönetimi de “durumu anlamış gibi” davranmıştı.
Yahut biz öyle sanmıştık.
Yanılmışız.
Öğrenci kılıklı militanlara “huzuru bozmak”tan ve sadece bir aylık, yani, ders kayıtlarını yaptırabilecekleri, dönem kaybetmemelerini sağlayacak bir ceza takvimi uygulayan üniversite yönetimi, kolu bacağı işlev kaybına uğrayacak derecede kesilen, mağdur öğrencilere de kesici alet taşımak dahil yığınla suçtan, 6 ayla 2 yıla kadar uzanan dilimde cezalar verip “eğitim hakları”nı da ellerinden almış iyi mi?
Bu neyin çifte standardı?
***
****
Bugün… Kaçırmayın…
—-
İlk romanı Hatırla Beni’de hayran kalmıştım kalemine; bu kez “Selçuklu Hikayeleri”yle kitapçılarda Misli Baydoğan.
Ona ve -yine- elimden düşüremediğim kitabına dair önümüzdeki günlerde ayrıca yazacağım ama bugün “Hû Diyen Karga”nın ilk imza günü var. Türkçe hikayeler okumak isteyenler yalnız bırakmasınlar; edebiyat heveskârı olarak çıktığı yolda üstadlaşma yolundaki genç yazarı…
BAYDOĞAN, bugün saat 13.00’ten 17.00’ye kadar, Ankara Kızılay’da, Aksoy Çarşısı’nda Mefkûre Sahaf’ta.
***
Bu yüzden “kardeş”ler ya zaten….
——-
Orhan Pamuk şakşakçılarının Bob Dylan’a burun kıvırmaları üzerine dün şakayla karışık “durun siz kardeşsiniz” yazınca yanlış anlaşılmış olacak ki, Banu Avar’ın Dylan’ın ödülü ne kadar hak ettiğine dair yazdıklarını yollamış bazı okurlar.
***
Dylan’ın 1974’te İsrail Acil Durum Fonu’na yaptığı bağıştan, hakkındaki “Siyonist” iddialarından, “evanjelizme” göz kırptığı açıklamalarından, ABD başkanlarına taklalarından ve oğlu Jesse’nin halihazırda CFR, George Soros Vakfı, Ford Vakfı Clinton Küresel Girişim Vakfı gibi kuruluşlarla yaptığı “iş”lerden bahseden Avar, özetle “bu ödülü Dylan almasın da kim alsın” diyor.
Benim Orhan Pamuk’çu çevrelere hitaben “durun siz kardeşsiniz” demem de tam bundan zaten!
yeniçağ