Önceki gece başımıza gelebilecek en büyük felaket artık alenen terörize olmuş illegal bir yapının Türkiye Cumhuriyeti yönetimine el koymasıydı; çok şükür başarılamadı.Türk Milleti, “devlet” ve “siyaset” onların nezdinde temsil edildiği için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, AKP hükümetinin de, TBMM’nin de yanındaydı.
Ama…
***
“Ama”sı sancılı.
“Ama”sı -maalesef- bugün “yaşasın tankın üzerine çıkan demokrat vatandaş” alkışları arasında peşinen yargısız infaza uğrama adayı; çünkü “millet eğer isterse etten-kemikten ve yürekten ibaret teçhizatıyla tankı da, topu da, tüfeği de, helikopterleri, savaş uçaklarını da dize getirebilir” diye hepimizin çok muhtaç olduğu bir rüya gördük hep birlikte. Ve çoğumuz uyanmak istemeyeceğiz bu rüyadan büyük ihtimalle;
“Zafer bizimdir!”
Az şey mi?
***
Yine de -yargısız infazı göze alarak-;
AMA…
Kendi adıma Boğaz Köprüsü üzerinde linç edilip boğazı kesilerek katledilen o askerin fotoğrafını gördüğüm andan beri hiç emin değilim bunun sahiden de “şanlı bir zafer” olup olmadığından!
Sokağa dökülen insanların gözünden, sözünden, vücut dilinden adeta haykıran o “iyi polis-kötü asker” kabulünü sezdiğim andan beri emin değilim…
Bir grup eri önlerinde diz çöktürüp kemerle döven “irade”nin niteliğinden endişeliyim; “millî” midir sahi!
Darbeye karşı hiç tartışmasız demokrasi ama demokrasi “örgütlü nefret”le varılan bir yer mi?
***
Bugün “kurtuluş”un şehvetiyle idrakine varamayabiliriz, idrakine varmak hiç işimize gelmeyebilir. Ama içten içe biliyoruz ki; komutanlarının emrini yerine getirerek “vatani görevi”ni tamamlamaya çalışan her şeyden bihaber, kimi “eğitim” diye, kimi “IŞİD operasyonu” diye o araçlara bindirilmiş erleri -üstelik de silahsız teslim oldukları halde- lincin temelindeki “Derviş Mehmet” psikolojisi! Fondaki tekbirler o yüzdendi!
Oysa hepimiz biliyoruz ki hunharca boğazı kesilen o “çocuk” dün ardından gözyaşı döktüğümüz şehitlerimizden biri de olabilirdi; askeri araçtan indirip ayaklarımızın altına almak yerine ay-yıldızlı tabutta omuzlarımızda taşıyor da olabilirdik onu! “Tekbir” bir “hücum” emri değil de “helalleşme” vasıtası olarak da inletebilirdi gökleri!
Tam bu eşikte, camilerde sabaha kadar devam eden salâların sonunda kimi imamların adını da koyarak “cihat” çağrısında bulunması yangına körükle gitmekten başka bir şey değildi!
Bir imam da çıkıp “Camilere saldırıyorlar uyan ey Müslüman” deseydi/dese mesela tahayyül edebilen var mı olabilecekleri! Var mı yüklenebilecek vebalini!***Önceki gece ekrana çıkan hemen her siyasi Bursa Nutku’nu okur gibiydi;Asker artık devletin askeri değil diye halkı askerle mücadeleye davet etti!
Evet polis Cumhuriyet’in polisi olmayabilir, asker Cumhuriyet’in askeri olmayabilir de imamın Cumhuriyet’in imamı olduğunun garantisi mi var sanki?
Ya milletle özdeş varsayılan o kalabalıkların?Onlar “Türk Milleti” karakteri sergilemiyorsa “şanlı bir zafer” olabilir mi bu galeyanın neticesi?
***
Ordu, yargı, emniyet, siyaset, medya, sermaye; kim, her nerede “paralel bir devlet yapılanması” oluşturmaya niyet etmiş, bu uğurda kanlı tezgahlar kurmuş ve uygulamasına geçmişse Allah topunun cezasını versin! Ettiklerinin bin beterini çektirsin! “Vatana ihanet”tir evet, Erdoğan’ın dediği gibi bedelini hukuksa hukuk, askeri operasyonsa operasyon en ağır şekilde ödesinler! Ve evet darbelerce binlerce evlat kurban etmiş bu millet ne pahasına olursa olsun “darbecilerle” mücadelenin parçası olmaya hazırdır elbet;
Ama “Türk ordusu”yla değil, “Türk subayı”yla değil, “Türk askeri”yle değil; gariban vatan evlatlarının kanı pahasına değil!
*
“Başkanlık” kurgusu var “terörist yapı” yok mu!
İşler “bir garip”leştikten sonra “kurgu” iddiası yayıldı. Buna göre “her şey Erdoğan’ın başkan olabilmesi için tezgahlanmış”tı. Milleti darbeyle korkutup, diktatörlük mü, otoriterlik mi artık kim nasıl tanımlıyorsa kendi öcüsünü ona razı edecekti…
En iyi Türk Milliyetçileri bilmez mi;
“En kötü demokrasi en iyi ihtilalden iyi…”
Velev ki iddia edildiği gibi… Bu, TSK bünyesinde Genelkurmay’ı, MİT’i, TBMM’siyle “devlet”i ve “millet egemenliği”ni bombalayan bir “terör yapılanması” olduğu ve kökünün kazınması gerektiği gerçeğini değiştirir mi?
yeniçağ