Örgütleri kısaltılmış adlarla, rumuzlarla, amblem ve şifrelerle tanımlamak 1970’lerden beri çok yaygınlaştı.
Özellikle sol siyasal akımlar içinde üç kişinin bir araya gelip, kendilerine kısa bir ad ve amblem bularak siyasal arenada güçlenmeye çalışmalarına hiç de yabancı değiliz. 1970’li yıllarda mitoz bölünme gibi çoğalarak sayıları 49’a ulaşan sol fraksiyonların ne olduklarını anlamak epey çaba gerektiriyordu.
12 Eylül cuntası bu çabalarımıza son vermişti.
Ama kurtulamadık
Bugün de PKK aynı şeyi yapıyor.
PKK’ye sıkı veya dolaylı yollardan bağlı olan örgütlerin sayısını kim biliyor? 20-30-40 (?..)
Bir de bunların zaman içinde sürekli isim ve taktik değiştirdiklerini düşünün…
Özel bir iletişim dili gibi. Sanki her şeyi şifrelemişler. Böylece kendilerine bir gizem ve güç kattıkları da düşünüyorlar(!.)
Yurttaş nerden bilecek?
Önce PKK nın kullandığı birkaç kısaltmanın ne anlama geldiğini açıklamaya çalışalım.
PKK: (Partiye Karkerên Kurdistanê) Kürdistan İşçi Partisi (!.)
KCK: Abdullah Öcalan tarafından kurulan Kürdistan Topluluklar Birliği örgütü
KCK SÖZLEŞMESİ: Öcalan tarafından yazılıp 20 Mart 2005 tarihinde Kongra-Gel’e önerilen, 17 Mayıs 2005 tarihinde Kongra Gel tarafından kabul edilen Kürdistan Topluluklar Birliği örgütü sözleşmesi. Örgüt, bu sözleşmeyle oluşturulmuştur. Örgütün anayasasıdır, diyebiliriz.
KONGRA-GEL : Kürdistan Halk Kongresi , KADEK “Kürdistan özgürlük ve Demokrasi Kongresi”, KHK “Kürdistan Halk Kongresi” Bunlar aynı şeydir.
Özetle; Kongra-Gel PKK nın yasama organıdır. Korucusu ve önderi doğal olarak Öcalan’’dır.
Öcalan cezaevinde yatarken; liderliğini yaptığı hareketin köklerini toplum içinde derinleştirmek, sağlamlaştırmak, yaygınlaştırmak, örgütlenmeyi genişletmek ve sürekliliğini sağlamak amacıyla, açık ve net kurallara bağlı, geniş kapsamlı bir sözleşme hazırladı.
KCK sözleşmesi böyle ortaya çıktı.
Sözleşme, “Önsöz” ve “Başlangıç” bölümlerinden başka 14 Bölüm ve 46 maddedir.
Önsöz ve başlangıç bölümler okunduğunda tarihsel, bilimsel, fikri temellerin bir ezbere dayandığı; emperyalizmin, küreselleşmenin etkisi altında kalındığı görülmektedir.
Öcalan değişmez, temel fikirler ortaya koyuyor. Yanlış buradadır.
Hareketi yanlış gerekçelere dayandırırsanız, kesinlikle yanlış hedeflere varırsınız.
KCK sözleşmesinde Öcalan’ın yaptığı temel yanlışlara bir bakalım.
Öcalan şöyle diyor:
“Ulus-devlet sistemi ise yirminci yüzyılın sonlarına doğru toplumsal gelişmenin, demokrasi ve özgürlüklerin önünde en ciddi engel durumuna gelmiştir.” Günümüzde küreselleşme ile ulus-devlet aşılmaktadır. Yirminci yüz yılın başında geliştirilen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi, devlet kurma hakkı olarak anlaşılmıştır. Bu temelde oluşan ulus-devletler günümüzde gelişme önünde ciddi engel durumundadırlar. Ulus-devlete dayalı Birleşmiş Milletler modeli yürümemektedir. Körfez savaşı ve Irak’taki durum bunun kanıtı olmaktadır..” (KCK, önsöz)
Yukarıdaki yargı doğru değil.
Öcalan’ı bu yanlış yargılara kimlerin, neden götürdüğünü hiç düşündünüz mü?
Anlatalım.
Ulus devlet sistemi hiçbir siyasal-toplumsal gelişmenin önünde engel değildir. Ama, emperyalizmin, Küreselleşmenin önünde engeldir. Ulus devletin gelişmelerin önünde engel olduğu emperyalist bir propagandadır. Körfez savaşı ulus devletin kötülüğünden değil, emperyalizmin küreselleşme
aşamasındaki hırsından çıkmış ve milyonlarca insanın canını almıştır. Demokrasi yerine yoksulluk, kan ve zulüm getirmiştir. Birleşmiş milletler, ulus devletin kötülüğünden değil, emperyalist odakların küreselleşme dayatmaları yüzünden umulan yararı vermemektedir.
Ve en önemlisi; ulus-devlet sistemini kötüleyen, ulus-devletlere savaş açıp yok etmeye soyunan devletlerin hepsi de birer ulus devlettir.
Kendi ulusal çıkarlarına, ulusal bütünlüklerine son derecede düşkündürler. En küçük bir zarar gelmesini asla kabul etmezler.
Demek ki; “Ulus-devlet modeli gelişmeye engeldir” şeklindeki çıkış noktası yanlıştır.
Yanlış olan “model” değil; gelişmemiş kafalardır.
Yanlış yargıyı kimler oluşturmuş?..
Devam edelim.
Öcalan, ulus-devlet sistemini tu-kaka ettikten sonra “küreselleşme” eğilimlerinin soruna çözüm olmayacağını; onun yerine “Demokratik Konfederalizm” adını verdiği hayali bir sistem önermektedir.
Aslında, Demokratik konfederalizm dediği de küreselleşmenin ta kendisidir.
Dünya, hiçbir yaptırım gücü, kendini koruma gücü olmayan, birbirine çok zayıf bağlarla bağlı demokratik yapılı (!) köylere dönüşecekmiş.
Devam ediyor.
“Aslında ben misyonumuzu ezilen halklar adına evrensel bir çıkış olarak görüyorum.
Benim demokrasi anlayışım, birey demokrasisi değil, topluluk demokrasisidir. Ben toplumun farklı topluluklardan, gruplardan oluştuğuna ve bu grupların eşitliğine inanıyorum. Sadece bireysel hakların değil grup, kolektif hakların var olması gerektiğine inanıyorum. Bu Sözleşme ile birlikte Kürdistan halkının özgürlüğü de klasik ulusal kurtuluşçuluk ve isyancılıkta aranmamaktadır.”
(Öyleyse yapılan neden sadece isyandır?… Amaç neden Büyük Kürdistan’dır? Neden sadece etnik gerekçelerle mücadele ediliyor? Neden ulus olamamış halklar, Kürt ulusu adı altında birleştirilmeye çalışılıyor? Feodalite ile neden savaşılmıyor?…)
Öcalan sürekli olarak “demokratiklik” vurgusu yapıyor(!)
“Kürt halkını özgürleştirme stratejisi, esas olarak Kürt halkının demokratik toplum örgütlenmesi ve bunu komşu halklarla demokratik birlik ilişkisi içinde yürütmesi olarak ele alınmıştır. Kürt halkının özgürlüğünün güvencesi ne devlet nede devletçiklerdir. Kürt halkının özgürlüğü ve Kürt sorununun demokratik çözümü Kürdistan ve Ortadoğu’yu demokratikleştirmektir. Koma Civakên Kürdistan projesi bu yönüyle Kürt halkını özgürleştirme stratejisidir.”
(Feodalitenin, din, ağa, şeyh baskısının, cehaletin, yoksulluğun hüküm sürdüğü halkların “demokratik” şekilde örgütlenmesinin, sorun çözmesinin asla söz konusu bile edilemeyeceği ortadadır.)
Öcalan, bu modelin önce Ortadoğu’da, yani Kürtlerin bulunduğu coğrafyada kurulacağını ve sonra dünyaya yayılacağını öngörüyor.
Önce Ortadoğu paramparça olacak. Tepesine binen, ezen, sömüren emperyalizmin altında umarsız…
Sonra da bu düzen dünyanın öteki köşelerinde kurulacak.
Yani bütün dünyaya “Demokratik Konfederal “ bir düzen gelecek.
Görüldüğü gibi KCK, Emperyalizmin Büyük Ortadoğu projesine tam uyumlu bir örgüttür.
Yadırganan odur ki; PKK çevresindeki binlerce Kürt ve Türk aydını böylesine sakat bir oluşuma kimse itiraz etmiyor, ses çıkarmıyor (!)
Aslında demokrasi ve demokratiklik diye bir şey de yok.
Hepsi birer görüntü…
Örgütü kur. Sözleşmesini yaz.
İçinde kendini “önderlik” diye tanımla. Özel yetkiler koy. Olmazsa, istediğin zaman değiştir.
Adı da Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK)olsun.
İşte kanıtı:
“..KCK kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en son karar merciidir.”
Kendisini bir kurum ve karar mercii olarak tanımlıyor(!?)
Biliyor musunuz?
Aslında bunların hepsi tek örgüttür.
Adı,PKK
Emperyalizmin güdümü ve hizmetinde, en çok da kendi halkını katleden, zarar veren bir terör örgütü.
Ötekilerin hepsi garnitür. Ana yemeği süslüyorlar.
Adlarının da bir önemi yok.
Altan ARISOY
altanarisoy@gmail.com
İLK KURŞUN