Sorum çok açık:
“Sizce bugünün dünyasında bir Katolik-Protestan savaşı çıkar mı?”
Yani Hıristiyanlar birbirine girip dünyayı kana bular mı?
Yanıtınızı biliyorum:
“Kesinlikle böyle bir savaş olmaz…”
***
Peki; aynı soruyu şöyle sorayım:
“Sizce bir Şii-Sünni savaşı patlak verebilir mi?”
Yanıtlamanıza bile gerek yok…
Çünkü eli kulağında:
Her an için Suudi Arabistan ile İran arasında bir “mezhep” savaşı başlayabilir!
***
Çünkü Suudi Arabistan, bu yılın ilk gününde 47 “rejim düşmanı”nı idam etti.
Bu kişilerin arasında Şii din adamı Ayetullah Nemr Bakır en-Nemr de vardı.
Nemr, 2011 yılında Şii nüfusun yaşadığı Katif kentinde düzenlenen rejim karşıtı protestoları başlatmakla suçlanıyordu.
Adam mı öldürmüş, katliama mı teşvik etmiş; hayır?
O ve arkadaşları birkaç slogan atmış; hepsi bu!
***
Şiilerin yönetimde olduğu İran, Nemr’in asılmaması için defalarca devreye girdi; ancak sonuç alamadı.
Baktı olmadı; birkaç ay önce de Suudi yönetimini açıkça tehdit etti:
“Nemr’in idamı pahalıya mal olur!”
Suudiler bu resti gördü ve Şii din adamını idam etti.
Şimdi bu iki ülke arasında bir savaş çıkması an meselesi…
“İki ülke” dediğime bakmayın; bu savaş, Suudi Arabistan’ı asla yalnız bırakmayacaklarını açıklayan Bahreyn, Sudan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer Sünni ülkelerle, İran dışındaki Şiileri de karşı karşıya getirecek…
***
İşin en acısı ne biliyor musunuz?
Bu krizin yaşanmamasını sağlama gücüne sahip tek ülkenin Hıristiyanların ağırlıkta olduğu ABD olması…
Eğer ABD böyle bir savaş olasılığının gündeme gelmesini istemeseydi; Suudi Arabistan’a bir “talimat” verir ve Nemr’in idamını önleyebilirdi.
Ancak yapmadı.
Çünkü İslam karşıtlığının arttığı bir dönemde, Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak, çıkacak savaşı fırsat bilerek bu coğrafyadaki ağırlığını biraz daha artırmak istedi!
***
Yaman çelişkiyi görüyor musunuz?
Müslümanların birbirini öldürmemesi için gereken sihirli değnek, Hıristiyanların elinde…
Peki; siz Hıristiyan olsanız böyle bir durumda o sihirliği değneği kullanıp savaşı önler misiniz?
Elbette hayır…
Tam tersine o savaşı bir an önce başlatabilmek için elinizden geleni ardınıza koymazsınız!
***
Şimdi yazının başına yeniden dönelim:
Katoliklerle Protestanlar arasında bir mezhep savaşı çıkması ihtimali, bugün itibarıyla nedir?
Yüzde sıfır…
Neden?
Çünkü onlar din işlerini devlet işlerinden ayırmayı yıllar önce becermişler!
Laikliği hayata geçirmişler ve temel varlık nedeni olarak görmüşler…
Müslüman devletler ise Türkiye Cumhuriyeti dışında bunu beceremedikleri için bugün hâlâ “âlim” asıyor!
Sözün tam burasında…
Mustafa Kemal Atatürk’e ve devrim arkadaşlarına kocaman bir teşekkür yollamak gerekmiyor mu?
156+207!
Abdullah Gül ve ailesine Huber’deki işgalleri döneminde yaptıkları harcamaları uzun bir süredir birlikte soruyoruz… Bugün söz sırası Nuray Gökmavi’de:
***
“Abdullah Bey…
Birisi geçenlerde sosyal medyada hakkımda kötü bir şeyler karaladı; bunu da üç beş arkadaşım gördü…
İnanmayacaksınız ama dünyalar başıma yıkıldı.
Günlerce kendime gelemedim. Depresyona girdim.
Sonunda bir arkadaşım bana Mustafa Bey’in sizin hakkınızda yazdığı yazılardan söz etti. Sizin hiç tepki vermediğinizi, kendime sizi örnek almam gerektiğini söyledi.
Hemen internete girdim ve Mustafa Mutlu’nun hakkınızda yazdığı 156+203 yazının tamamını bir çırpıda okudum.
Ben hakkımda yazılan sadece bir yazıyla dünyaya küsmüşken; siz bir yıldan fazla bir süredir bu yazılara en ufak bir tepki bile vermemişsiniz. Sahi; bunu nasıl başardınız?
Yüreğinizin genişliğine hayran kaldım. Diyecek de başka hiçbir sözüm yok!”
GÜNÜN SORUSU
Talimatı Cumhurbaşkanı vermiş… Yüzbinlerce vatandaşa telefon edilecek ve başkanlık konusundaki düşünceleri sorulacakmış… Yüz binlerce kişiyi telefon etmek için en az yüz kişi çalıştırmak gerekir… Onların maaşı, telefon parası, sonuçları değerlendirecek uzmanlara verilecek ücret derken, yine kesemizden trilyonlar çıkacak demektir… Sorum ortaya:
Sandık koyup doğrudan referanduma gitsek daha ucuza gelmez mi?
KPSS YERİNE KPİS!
Yılbaşından birkaç gün önce Hollywood yapımlarına taş çıkaran bir intihar haberine tanık olduk…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, makam arabasıyla Anadolu’dan Avrupa yakasına geçiyordu. Telefonla konuşuyordu.
Tam Boğaz Köprüsü’nün üzerindeydi ki köprünün korkuluklarına tutunmuş bir vatandaş gördü. Telefonun ahizesini eliyle kapatıp şoförüne sordu:
“N’apıyor bu!”
“İntihar ediyor efendim…”
“Neee, benden habersiz intihar ha… Getirin şu gafili bana…”
Rastlantıya bakın ki bütün haber ajanslarının kameraları olay yerindeydi.
Korumalar, intihar eden vatandaşımızı alıp Cumhurbaşkanı’na götürdü. Görgü tanıklarının ifadelerine göre olay yerine özel bir araç tarafından bırakılan intiharcı, gülerek Cumhurbaşkanı’nın ellerine sarıldı.
Cumhurbaşkanı ise hiç istifini bozmadan cep telefonuyla konuşmaya devam etti ve Özel kalem Müdürü’ne, “Derdi neyse halledin” diye talimat verdi.
Sonra da gitti.
Dün duyduk ki, o intiharcı arkadaşa bir kamu kurumunda iş bulunmuş…
Dikkat edin; markette, sucuda, tüpçüde değil; kamu kurumunda…
***
Ya bundan sonra işsiz kalan her vatandaş köprünün parmaklıklarına yapışırsa… “Eşit vatandaşlık gereği” devlet, onlara da “kamu kurumunda iş” verecek mi?
Verirse; KPSS’yi falan kaldırıp KPİS yani Kamu Personeli İntihar Sınavı mı açacağız?
Tek seçici Cumhurbaşkanı mı olacak?
İşi, onun elini en güzel yalayan mı kapacak?
***
Ah; Aziz Nesin, ah!
Hayatta olsan; yazacak konu bulamazdın…
Çünkü bugün tanık olduğumuz saçmalıkları, sen bile hayal edemezdin…
GÜNÜN İSYANI!
CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan, elektrik faturaları üzerinden alınan TRT payının kaldırılması için yasa teklif vermiş… İsyanım ona:
Payını falan boş ver Sayın Vekil; iktidar partisinin yayın organına dönüşen TRT’nin “kaldırılması” için yasa teklifi ver!
Aydınlık