Tayyip Erdoğan’ın “Dünyadaki diğer ülkelerin kabul ettiği mülteci sayısı ne kadar? Bazıları 100 tane almış, öbürü 300 tane, 500 tane, bin tane. Bizim alnımızda ‘enayi’ yazmıyor, kusura bakmayın. Bu işin hakkı neyse, bunu yaparız. Biz bir yere kadar ‘sabır, sabır, sabır’ ondan sonra da gereği neyse bunu yaparız. Her halde otobüsler, uçaklar boşuna durmuyor. Gereği neyse bundan sonra o yapılır” sözlerindeki “enayi” kelimesi, çağrışım yoluyla bana “uzuneşek” oyununu hatırlattı.
Bu arada Ahmet Davutoğlu da son dönemde Türkiye’nin çabaları ile Avrupa’ya yönelik sığınmacı sayısında azalma olduğunu belirtirken Türkiye ve AB’nin önlemleri sayesinde sığınmacı sayısının günlük 3 binden bir kaç yüze gerilediğini söyledi!
***
“Uzuneşek” çağrışımına yol açan ise adaşım Arslan Küçükyıldız’ın Türk Zekâ Oyunları: Köçürme (Mangala) adlı yeni çıkan çok değerli kitabı oldu. Kitabı elime aldığımda, “Acaba çocukken oynadığımız, ‘Fodik’ oyunu da var mı?” diye içindekiler bölümüne baktım. Evet, Trabzon köylerinde benzer adlarla oynanan bu oyun da kitapta vardı. Foduk, fodul, fotik, fotuk gibi değişen adlarla oynanan oyun, köçürme ile benzerlik taşıyor. Köçürme, 20 gözü bulunan bir tablada taş dağıtmaya dayanıyor. Fodik ise mesela yaylanın çimeninde parmakla açılan deliklere denilir. İlk fodikte toplanan minik taşları alıp dağıta dağıta giden oyuncu 2, 4, 6 gibi belli bir dizi oluşturabilirse oyunu kazanır.
***
“Ee, konuyla ne ilgisi var?” diyeceksiniz… Arslan Küçükyıldız, kitapta diyor ki “Trabzon’da foduk oyununu derlediğimiz Ahmet Başoğlu’nun ifadesine göre oyunda mızıkçılık yapanların istikballeri pek parlak olmamıştır. Bu oyun ve benzer oyunlar, insanın geleceğini tayin eder. Mızmızlar, mücadele etme hissi, işi sürdürme, başarma duygusu kazanamaz. Çocuk oyunları başlı başına bir eğitim kurumudur. Nasıl körebe oyunu sezgiyi, uzuneşek enayi yerine konulmamayı öğretirse, foduk da çok çabuk hesap yapmak, onu uygulamak, karşı tarafın hamlelerini düşünmek, özellikle hesap yaparak sonrasını görebilmek, iki-üç adım sonrasını düşünebilmek, karşısındakinin yerine kendisini koyabilmek becerileri kazandırır. Bu oyunlar kalktıktan sonra suç oranları yüzde beş yüz artmıştır. Terbiye, temas, sözlü iletişim, beceri, bilgi edinme konuları zayıflamıştır. Günümüz çocuğunun karşısında canlı yok! Empati yok. Oyunlar, çocuğun karşısındakini anlamasını sağlar.”
***
Türkiye gibi koca bir ülkeyi çocukluğunda uzuneşek, fodik veya köçürme gibi oyunlar oynamamış insanlar mı yönetiyor ki iki-üç adım sonrasını göremiyorlar? ABD’nin, Rusya’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın, İran’ın, İsrail’in, Birleşmiş Milletler’in veya NATO’nun hamlelerini önceden tahmin edemiyorlar; Suriye’yi yönetenlerin yerine kendilerini koyamıyorlar?
Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, Necdet Özel, Hulusi Akar ve Hakan Fidan, çocukluklarında hiç uzuneşek oynamadılar mı acaba? Zira Türkiye, Erdoğan’ın ifadesine göre onların döneminde “enayi” yerine konuluyor!
Gerçi ben de hiç “uzuneşek” oynamadım ama hiç değilse “fodik” oynadım! Pek çok insanımız gibi Türkiye’nin Suriye politikasının temelinden yanlış olduğunu gördüm ve gerekli uyarıları da yaptım. Hâlâ yanlışta ısrar etmenin kime ne faydası var?
Ahmet Davutoğlu, Rusya’nın Suriye’de “tehlikeli bir oyun oynadığını” söylüyor. İyi de Türkiye’nin bir oyun planı var mıdır? Sürüye kurt çağırmak, Türkiye’nin politikası olabilir mi ki Birleşmiş Milletler veya NATO’yu bölgeye çağırıyorlar? Adamlar zaten, bu örgütler üzerinden Türkiye’ye müdahil olmaya çalışıyor!
yeniçağ