AKP daha kurulmadan önce, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili olarak Başbakan Bülent Ecevit’in izni ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın emri ile mülkiye başmüfettişi Candan Eren tarafından hazırlanan raporda, “siyasi ve sosyal bir görüşten kaynaklanan bir amaçla cürüm işlemek için devasa bir teşekkül oluşturmak” suçundan Tayyip Erdoğan ve sonradan çoğu bakanlık yapan mesai arkadaşlarının Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne verilmesi gerektiği belirtiliyordu.. Bu dosya, diğer yolsuzluk soruşturmaları ile birlikte rafa kaldırıldı.
O bahsedilen teşekkül, AKP adıyla kuruldu, iktidar oldu ve hakkında açılan kapatma davasında laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan hüküm giydi, ancak kapatılmadı.
***
AKP’nin, “kamu yönetimi reformu” dediği bütün yasalar, özerk bölgelere dayalı, başkanlıkla yönetilen federal sistemin alt yapısını oluşturdu.
Bir taraftan terör örgütü ile “özerklik”, “eşit vatandaşlık” ve “ortak vatan” gibi Abdullah Öcalan’ın talepleri üzerinden pazarlık sürdürürken, diğer taraftan da eş zamanlı olarak sahte delillerle hazırlanmış iddianamelerle, önlerindeki en büyük direnç merkezi olan Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni, yargı eliyle etkisizleştirdiler.
Bu arada iktidarı paylaştıkları cemaatin yargıda ve polisteki elemanları, mevcut rejimi yıkarak kendi rejimlerini kurmak için önce MİT müsteşarını tutuklamak istedi. Bunu başaramayınca Tayyip Erdoğan’a yolsuzluktan suçüstü yapmaya karar verdiler. Erdoğan, bütün bu olayların içinden, ciddi bir bağırsak ameliyatı geçirmesine rağmen çıkmasını bildi ve “Çözüm Süreci”nde bir süre kan dökülmemesini de oya dönüştürebildi. Sürecin, PKK’nın Güneydoğu’da iç savaş çıkarmak için hazırlık yapmasına yaradığını sonunda kendisi de itiraf etti ve terörle mücadele dönemini yeniden başlattı.
***
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, işte bu noktaya isyan ediyor:
-Çözüm süreci denilerek dağdaki silâhlı unsurları şehre taşıdılar. Şehirdeki KCK unsurlarını cezaevlerinden serbest bıraktılar. “İçerdeki teröristler mutlaka yurtdışına çıkmalı” dediler ama yurtdışındaki teröristleri içeri aldılar. Yetmedi, 30 yıldır terörle mücadele eden askerin burnunu sürttüler. Askerler, kışlaya mahkûm edildi.
-Şimdi diyorlar ki: “Bu zamana kadar terörle böyle mücadele eden başka biri var mıydı?” Evi ateşe verip yangın söndürmenin primini yapıyorlar. Asıl olan evi ateşe vermemek, ülkeyi bu hale getirmemek değil midir?
***
Peki CHP ve MHP yönetimleri ne yapıyor? Onlar AKP’nin “yeni rejim” demek olan “Yeni Anayasa” girişimini, kurulan komisyona üye vererek ve lafzen de destekliyor! Sanki tabakhaneye taze “malzeme” yetiştirmeye çalışıyorlar! Hem “ilk 4 maddeyi değiştirtmeyiz, başkanlık sistemine evet demeyiz” diyorlar, hem de “Yeni Anayasa’ya katkıda bulunmaya hazırız” diye açıklama yapıyorlar! Böylece halkı kandırdıklarını zannediyorlar!
Oysa CHP milletvekili Aytun Çıray’ın 24 Kasım 2015 günü parti meclisinde yaptığı konuşmada söylediği gibi Tayyip Erdoğan’ın “Yeni Cumhuriyetin kurucu başkanı” olmasına bir adım mesafe kaldı!
Çıray, o gün, “CHP, AKP ile masaya oturmak yerine Türk Milleti’nin önüne kendi anayasa teklifini koymalıdır” diyordu.
Aynı konuyu, “MHP genel başkanlığı için ben de varım” diyen Süleyman Servet Sazak, “Karşıtlık üzerinden siyaset, siyaset sayılmaz, bir oyun olabilir ancak” diye değerlendiriyor.
Çok net anlaşılıyor ki Türkiye, siyasi parti genel başkanlarının da “görevli” olarak kullanıldığı bir oyunun, bir kumpasın içindedir. Bu kumpası kim bozabilir? Herkes Anayasa’nın başlangıç ilkelerini bir defa daha okusun. Orada görevin kime ait olduğu yazıyor!
yeniçağ