Ülkece başımızın en büyük belası terör yüzünden yürütülen mücadeleyi, akil(!) iktidar parantez içine de aldı ya!..
Bir de “master plan” çıktı ortaya. Ne olduğu belli olmayan. TOKİ severleri şu an itibarıyla çok mutlu eden!.. “Bir an önce” terör operasyonlarını bitireceklermiş. Patlamalar, saldırılar tam gaz devam ederken, şehit haberlerinin ardı arkası kesilemezken…
Bu nasıl bir mantık?..
Azgın teröre karşı milim milim yürütülen mücadeleye süre biçmek!..
Şu aşamada operasyonlara bir süre taksimi yapılması, doğal seyrinden çıkartıp hızlandırma girişimlerinin etkilerinin çok iyi ele alınması şart. Zira sokak veya şehir savaşında kırsaldakinden daha sorunlu durumlarla karşı karşıya kalınıyor. Siyasi/bürokratik baskıların alana yansıması halinde çok ciddi 2 risk ortaya çıkacaktır.
Birincisi; asker ve polisin zaten binbir zorlukla mücadele yürütürken, operasyonları hızlandırma yönündeki baskıların veya hızlı manevraların, sokak savaşında kayıpları çok vahim noktalara taşıyabileceği ihtimali. Her gün iktidarın “yüzde istatistikleri talebiyle” bunalan askeri yetkililerin, “Ankara’nın gölge etmemesinden başka bir ihsanı” bulunmuyor. Bu açıdan siyasi kulislerdeki operasyonların ay sonuna biteceği yönündeki tartışmalar iktidarın bölgede operasyonu koordine eden yetkilileri daha fazla baskı altına alacağı endişesini artırıyor. Bu riskli durum karşısında bölgedeki askeri yetkililer, operasyonların kontrolünün siyasi baskı altına alınmamasını, burada doğabilecek zafiyetin şehit sayısını artırabileceğini ve operasyonun amacından uzaklaşacağını öngörüyor.
Süreçte ciddi yıpranan güvenlik güçlerimizi, operasyonların tam ortasında farklı bir zamansal açmazın içine çekmek, polis ve askerlerimizi hendeklere gömmek anlamına gelir. Şehir savaşı metodolojisinde en önemli hususlardan birisi, tarafların birbirlerini “kim ne zaman çekilecek” düşüncesiyle kollamaları, alandan ilk çekilen olmamaya şartlanmalarıdır.
Ayrıca bir an önce operasyonları neticelendirme talebi, asker ve polislerin hızlı ve kontrollü ilerlemeyi gevşetmek durumunda kalmalarına yol açabilir. Bu durumu örgütün görmesi halinde, keskin nişancıların veya sigorta görevi üstlenen diğer mahallelerdeki teröristlerin hedefi durumuna gelinebilir. Zira Sur içi özelinde, bölgenin diğer mahallelerinde (Melik Ahmet, İskenderpaşa vb.) halen roketli, ağır silahlı örgüt mensuplarının olduğu biliniyor. Olası bir gevşeme veya operasyonları hızlandırmaya bağlı oluşacak açıklar, diğer bölgelerdeki örgüt mensuplarının pusu, mayınlama, EYP, roket veya farklı yöntemlerle asker ve polislerimize ciddi zayiatlar verdirme durumu yaşanabilir.
İkinci önemli risk faktörü ise; bu tür siyasi söylemlerin alanda çok hızlı bir şekilde asker ve polise yansıması ve bu durumun operasyonlarda ulaşılan direnci, gerilimi ve odaklanmayı ciddi şekilde etkilemesi. Her gün saatlerce daracık sokaklarda, her an ölüm ile burun buruna olan insanların motivasyonlarını siyasi çıkış/manevralarla bozmaya hiç kimsenin hakkı yok. Zira bu motivasyon ve gerilim ruhu alandaki polis ve askerlerin yaşam sigortalarıdır.
Bölgede görev yapan kahraman asker ve polislerden edindiğim izlenime göre; özellikle Sur içinde ve kısmen Cizre ve Silopi’de personelin bu “süre” söylemlerini konuşmaya başladıkları ve doğal bir psikolojik etkilenmenin olduğu. Bölgede yaşanan sadece şehir savaşı değil, moral ve motivasyon savaşıdır. Örgüt açısından barikatların, hendeklerin, önlerine kurulan perdelerin veya çadırların anlamı; sadece askeri veya polisi bölgeye sokmamak değil, sözde bir halk savaşı algısı inşa etme üzerine kurulmuştur. Örgüt böylesi bir algı ve hedefle yola çıkarken, alanda mücadele eden polis ve askerlerin emeğini, moral ve motivasyonunu veya dikkatlerini başka yöne çekmemek kritik önem taşıyor…
Bu operasyonların yöntem ve içerik açısından ciddi eksiklikleri veya Hükümet’in (affedilemeyecek) hatalarını biliyor olsak da, en kötü güvenlik politikası yarım bırakılan mücadele konseptleridir. Zira, yarım kalan her operasyon konsepti, örgütün yeniden nefes almasına, çatışma sürecinde asker ve polisin güçlü ve zayıf yönlerini keşfetmesine, ileriye dönük yeni metot ve yöntemlerle kendini revize etmesine imkan sağlar.
Aynı sorunu, AKP iktidarında nice örnekleriyle yaşadığımızı hatırlatırım!.. KCK ve kırsal operasyonları, siyasilerin “Öcalan” fantezilerine kurban edildi ve örgüt bugün ulaştığı noktayı bu sayede elde etti. Eğer bu üç ilçede veya birinde operasyonların çok uzun süreceği endişesi veya olası “üçüncü çözüm sürecine” su taşımak amacıyla operasyonlar bitirilir ya da algı yönetimiyle çok başarılı olunduğu imajı verilerek veya bahane gösterilerek süreç sonlandırılırsa, ileride örgütün topyekûn savaşa girişmesine imkân sağlanmış olur. Böylesi bir durumda örgüt halk tabanında savaşın kazanan tarafı olacaktır. Yüzlerce şehit verdiğimiz bu süreçte sürdürülen mücadelenin bir anlamı kalmayacaktır. Daha da kötüsü, örgüt bir veya iki sene zaman kazanıp, bugünkü noktadan çok ileri bir aşamada karşımıza çıkacaktır. Zaten süreç içerisinde örgüte yönelik kapsamlı bir mücadele yürütül(e)memektedir. Ne finansman alanında, ne KCK kapsamında ne de KCK’nın daha kimsenin konuşmadığı veya bilmediği örgütlenmelerine yönelik hiçbir çalışma yapılmamıştır. Batıda ve metropollerde halen gömülü olan bombalar açığa çıkarılmamıştır. Sadece şehirlerde asker ve polisin gayretleriyle tek ayaklı bir mücadele yürütülmektedir.
Eksikleri olsa da bu kadar emeği, mücadeleyi, verilen şehitleri, gazileri yine yanlış bir politikaya kurban etmek, kısa vadede operasyonların doğal seyrini baltalamak anlamına gelecektir. Bu durum alanda kısa sürede çok daha fazla şehit vermemize yol açabileceği gibi orta ve uzun vadede yapılması gereken fiili alan hakimiyetini de sıfırlayacaktır.
Başkanlıktan daha büyük sorunlarımız var.
Anlatabildiysem!..
yeniçağ