Medyada görüyoruz:
Protokollarda herkesin önüne plastik/pet şişe konurken, Erdoğan’ın önüne cam şişede su konuluyor.
Erdoğan neden plastik/pet şişede su içmiyor?
Plastik insan sağlığına zararlı mı?
Bunu sormak suç olabilir mi?
Maalesef benzer soru şikayet konusu yapıldı.
Şöyle…
Tarih:1 Nisan 2015.
Bu köşede “Bu Kümes Neyin Sembolü” diye makale yazdım.
Dedim ki…
“Ak Saray’daki tavuk-bıldırcın kümeslerinden; Ak Saray bahçesinde yetiştirilen sebzelerden bahsediyorum.
Böyle bir Cumhurbaşkanı olur mu?
Millete yedirdiğini kendi yemiyor.
Millete yedirdiğini ailesine yedirmiyor.
Hiç mi kimsenin aklına gelmiyor; Cumhurbaşkanı neden bakkaldan, pazardan, marketten alışveriş etmiyor da kendi yiyeceğini kendi ürettiriyor.
13 yıldır milletin ne yediğini/millete ne yedirdiğini kendi iyi biliyor!
Evet, endüstriyel yiyeceklerden bahsediyorum:
Sizin çocuğunuzun erken ergenliğe girmesine neden olan yiyeceklerden.
Sizin çocuğunuzun alerjisini artıran, obezite olmasını sağlayan, tüm hormon bozukluklarına neden olan yiyeceklerden bahsediyorum.
Sizin, kısır olmanıza, kanser olmanıza, sinir sistemi bozukluklarına sebep olan yiyeceklerden bahsediyorum.
Çevreyi yok eden GDO’lu/ genetiği değiştirilmiş endüstriyel yiyeceklerden bahsediyorum!
Gördünüz mü? Duydunuz mu? Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki; halkına yedirdiğini kendi yemiyor, ailesine yedirmiyor!..”
Bunu yazdığım için Erdoğan, kendisine hakaret edildiği iddiasıyla şikayetçi oldu. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı, “kovuşturmaya yer yoktur” kararı verdi.
Fakat… Erdoğan bu karara itiraz etti.
Bakırköy 2. Sulh Ceza Hakimliği itirazı haklı buldu; “kovuşturmaya yer yoktur” kararını kaldırdı!
Devreye Adalet Bakanlığı girdi. Bakanlık dava açılmasına izin verdi. Ve…
Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı iddianame hazırlayıp Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sundu. Konu, Cumhurbaşkanına hakaret idi!
Dava süreci başladı…
Bakınız…
HİTLER’İN YEDİKLERİ
Liderlerin yediği- içtiği her daim haber olur.
Örnek vereyim:
Margot Woelk, Adolf Hitler’in çeşnicibaşısı idi.Söylediğine göre Hitler, aralarında pilav, salata ve biberin bulunduğu tamamen sebzelerden oluşan yemekler yerdi.
Hitler, ne balık ne de et türü yiyeceklerin sofrasına gelmesine izin verirdi. Çoğunlukla vejeteryan diyeti uygulasa da arada sosis ve jambon yediği iddia edilir.
Elisabeth Kalhammer de, Hitler’in son günlerini geçirdiği Berghof Sarayı‘nda hizmetçi olarak çalıştı. Hitler’in sağlık problemleri nedeni ile çok sıkı bir diyetiolduğunu buna rağmen şekerli yiyeceklere karşı koyamadığını anlattı. Bu nedenle, görevlerinden biri de her gün Hitler için özel bir pasta hazırlamaktı. Elma, fındık fıstık ve kuru üzümden yapılan bu pastanın adı ise “Führer Pastası” idi.
Hitler’in ayrıca çikolatalı bisküvi ve tatlı çöreklere de zaafı vardı. Çay saatinde Nymphenburg porseleni fincan seti ile çay içerdi.
Belki anımsarsınız; bu köşede, “Hitler’in Ak Sarayı: BERGHOF” adlı yazı kaleme aldım. Şöyle yazdım: “Hitler’in sarayında modern teknikle donatılmış çiftlik vardı. Hitler’in gıda malzemeleri bu çiftlik tarafından üretiliyordu!” (14 Eylül 2014 )
Hitler’in yemek kültürüne dair çok yazılar çıktı.
Keza, sofra adabını bilmediği ve sofrada tırnaklarını yeme adeti olduğu; çok hızlı ve mekanik bir şekilde yemek yiyen Hitler’in, mide şişkinliğinden muzdarip olduğu yazıldı.
Sigara içilmesine çok karşıydı. Hele huzurunda sigara içilmesine asla izin vermezdi. Vs.
Yani…
Dünyada liderlerin yemeleri, içmeleri hep merak konusu olur ve yazılır.
İlk kez Türkiye’de bu konu davalık oluyor!
SORMAYACAK MIYIZ
Sarayında kümes yapan Cumhurbaşkanı’na sormayacak mıyız; “Siz doğal et-yumurta yiyeceksiniz de biz ne yiyeceğiz?”
Dava konusu olan yazımda AKP için şunu dedim:
“Ülkeye GDO’lu ithal ürünler gelmesi için neler yapmadılar ki:
Tohumumuzu kuruttular: Çıkardıkları tohum yasasıyla köylüyü yabancı şirketlere-hibrit tohumlara mecbur ettiler.
Toprağın bin bir çeşit ilaçla zehirlenmesine, sularımızın kirlenmesine seslerini çıkarmadılar.
Denetimleri yapacak ziraat mühendislerine, veterinerlere iş vermediler.
Çıkardıkları Biyogüvenlik Yasası ile GDO’lu ürünlerin gıda imalatında ve hayvan yeminde kullanılmasını serbest bıraktırarak gıda güvenliğini tümden yok ettiler.
Ve sürekli yasalarla oynayarak tarımı-hayvancılığı bitirdiler; yabancı gıda tekellerine ülkeyi bağımlı hale getirerek, gıda bağımsızlığını yok ettiler.
Eti bozdular…
Sütü bozdular…
Temiz sağlıklı yiyecek bırakmadılar.
Tarımsal tüm devlet kuruluşlarını peşkeş çektiler…
İnsanımızı ithal GDO’lu ürünlere mecbur bırakarak sindirim sistemlerini yok ettiler…
Ve şimdi…
Demek gıda tehlikesinin farkındalar ki…
Sağlıklı beslenmek için, Ak Saray’a kümesler kurduruyorlar; sebze-meyve diktiriyorlar…
Demek gıda tehlikesinin farkındalar ki…
Sağlıklı beslenmek için, Ak Saray’a yaptığı bitki kürleriyle tanınan gıda danışmanı alıyorlar…
Peki…
Ya biz? Ya bizim sağlığımız?
Halk sağlığının hiç mi önemi yok?
Sormayalım mı? Susalım mı?
Kümesin gerçek anlamını yazmayalım mı?”
Bakınız…
Cumhurbaşkanı siyasal bir kişiliktir ve bu soruların yanıtları mahkemelik değildir.
Tarım politikalarını eleştiren bir makale için bu kadar ısrar ediliyorsa, bunun altında başka sebep vardır.
Eğer amaç susturmak ise, susmayacağımızı artık anlamaları gerekir…
Bizi Cemaatçi gazetecilerle karıştırmasınlar.
Biz buradayız. Onlar yokken de buradaydık. Onlar yine olmayacakken de burada olup eleştirilerimizi sürdüreceğiz.
Çünkü biz yandaş değiliz, halkın gazetecisiyiz…