Hilafet ‘başkanın’ şahsında saklıdır, cümlesi, öne ve ortaya çıkartılıp, başkanlık makamının otomatik olarak
‘halifelik’ olduğu iddiası kendilerince hakikat kazanacak….
Nükleer güç sahipleri ‘düşük şiddetli savaşlar yapmak’ zorunda, çünkü savaşın büyümesi nükleer düğmeyi felakete hazırlar.
Teori şöyle devam eder: ‘Düşük yoğunluklu savaşlar o kadar yaygınlaşır ki savaşla-barış ayırt edilemez’ hale gelir.
Görünen o ki Türkiye sonu görünmeyen ne zaman biteceği bilinmeyen ‘düşük yoğunluklu savaşın’ içinde ve kurbanı ve hedef tahtasıdır.
Çıkış bulamayıp gözü kararanlar bu düşük yoğunluklu savaşı sürdüren terör örgütlerini kullanmayı sürdürüyor ya da yasadışı yollarla militanları cepheye sürüklüyor. Evet şimdi de Türkmen Dağı’na ülkücüleri göndermeye başladılar, istihbarat, mafya liderleri devrede ve sayıları iki bine yaklaşan ve kendilerine ülkücü diyen insanlar an itibariyle ‘devrede’. Ne için? ‘Düşük yoğunluklu’ savaşta kullanılmak için.
Bir dönem de Nusra’ya (dolayısıyla IŞİD’e) gönderildi öbür taraftan PKK da Kobani’ye toplayıp götürdü, bunun sonu yoktur.
AKP’liler! Uzun bir dönemdir ‘savaş’ naraları atıyorsunuz, bunun sonu yoktur.
Kapağını açıp bakmaya tenezzül etmediğiniz siyaset teorisi tecrübesiyle şunları söyler: ‘Tüketici milliyetçiliği çok geçmeden saldırgan milliyetçiliğe dönüşür.’
Bugün çılgın bir şekilde kredi borçlarıyla ev araba alan milyonların ‘savaş naraları’ siyaset biliminin bilmediği bir şey değil.
Türkiye bu savaş naralarıyla Ya Tayyip Ya Ölüm kıskacında nefessiz kalmış can vermektedir.
Düşük yoğunluklu savaşlar ülkeleri istisnai hukuk hükümlerini kullanmaya mecbur bırakır. İşte gördünüz Fransa’da teröre karşı mücadelede olağanüstü hal uygulaması özgürlükler ülkesinde olağan hale geldi.
Türkiye’de teröre hendeklere karşı savaş verirken kullandığı istisnai önlemler Türkiye’nin medyasına sosyal hayatına akademisine çoktan bulaştı, an itibariyle bir zaptü rapt ceberrut devlet çoktan inşa edildi.
Yandaş medya ‘ceberrut devlet’in gestapoları gibi herkesi susturmak herkesi suçlamak herkesi hain ilan etmeye başladı.
Öyle ki geçtiğimiz Cuma bir çok camide ‘cumhuriyet dinimizi elimizden aldığı için bu savaşlar çıkıyor’ lafları vaazlarda söylenmeye başladı.
Bu cahil yobaz cümleler gidişatın ne kadar tehlikeli olduğunu hepimize göstermektedir.
AKP’liler bütün yandaşlarıyla ‘cezalandırıcı devlet’i tek çare olarak göreve çağırmaya başlamıştır.
Artvin’de bir çevre direnişini dahi hainlikle terörle ilişkilendirip suçlayan yazılar gırla gitmektedir.
Demokrasinin her şeyi ve tek umudu Meclis ‘diktatör atamayla’ görevlendirilmiştir ve tıkanmıştır.
Diktatörler önce hukuk’un istisnalarını kullanır ama sonra diktatörlük hegemonik bir diktatörlüğe dönüşerek toplumun kaderi tek kişinin öfkeli nutuklarının kurbanı olur.
AKP müttefiki ABD’yle Tayyip Erdoğan arasında ‘kuma savaşı’ başlamıştır, Tayyip Erdoğan Obama’ya ‘üstüme kuma getiremezsin’ diyor, ABD karşılık olarak ‘kumaya ayrı bir ev tuttum sen karışamazsın’ diye cevap veriyor.
Tayyip Erdoğan ‘kuma sorununu halledince’ Türkiye kurtulacak mı?
Asıl önemlisi Tayyip Erdoğan neyi istiyor da elleri kolları bağlanıp yapamayıp ‘başkanlık’ istiyor.
Tayyip Erdoğan’ın elini kolunu bağlayan ne kalmıştır ki ‘başkan’lığı tek çözüm yolu olarak Türkiye’ye dayatmaktadır.
Türk ordusunu kumpasla boşaltıp yerine cemaati yerleştirirken ‘başkanlık’ makamının sonsuz yetkileri elinde değildi ama yaptı.
Muhalifleri ve irili ufaklı partileri içeri atıp sustururken ‘başkanlık’ yetkileri elinde yoktu ama yaptı.
Şimdi bir iç savaş çıkartma pahasına ‘başkanlığı’ neden istiyor?
Tayyip Erdoğan’ın ‘başkanlıktan’ maksadını hepimiz biliyoruz: 1924 anayasası ‘hilafet’in kaldırılmasını tartışırken, ‘kaldırmayalım’ ‘saklayalım’ tartışmaları yaşanmıştır ve madde şöyle yazılmıştır: ‘Hilafet, hükümet ve cumhuriyetin mana ve mefhumunda saklıdır.’
Özetle, sadece ‘hilafet’ makamının kaldırıldığı söylenmiş ve hilafetin meclisin manevi şahsında saklı olduğu söylenmiştir.
Tayyip Erdoğan diyelim referandum ve anayasa değişikliğiyle ‘başkan’ oldu, o zaman muradına erecek, çünkü, hilafet ‘başkanın’ şahsında saklıdır, cümlesi, öne ve ortaya çıkartılıp, başkanlık makamının otomatik olarak ‘halifelik’ olduğu iddiası kendilerince hakikat kazanacak.
Yani akıllarınca ‘cumhuriyet parantezi’ böylelikle kapanmış olacak.
Bir kıyamet makinesine dönüşen bu süreci AKP’liler topyekün tek beden can havliyle desteklemektedir.
Çağımız hukuk ve yurttaşlığı iptal etmeye ilga etmeye sınırlamaya dönüştürmeye çalışanların hazin sonlarına şahit olmuştur.
Bu kıyamet makinesini bugünden durdurmak yine sizlerin ellerindedir.
Bir meclis bir parti Tayyip Erdoğan’ın haremi olmayı kabul edemez.
Kudurmuş yandaşlarınızı ve seçmenlerinize hukuk ve yurttaşlığı ve cumhuriyet değerlerini hatırlatmak öğretmek sizin ellerinizde.
‘Düşük yoğunluklu savaşlar’ emperyalizmin huyu ve alışkanlığıdır, uzun süre bu düşük yoğunluklu savaşlara dayanabilecek donanımdadırlar.
Ancak Türkiye gibi müttefik yapısı diplomatik yapısı ekonomik yapısı sosyal yapısı ‘tehlike çanları’ çalan bir ülke bir hilafet uğruna bu düşük yoğunluklu savaşlara dayanamaz.
Siyasi çözümler bulun diye oy verilip meclise gönderilen sizlersiniz.
Türkiye’de akademiyi medyayı sosyal hayatı tahakküm altına alarak ceberut devleti inşa ederek ‘geliyorum’ diyen bu felaketten kurtulamazsınız.
12 Eylül öncesinin anarşi ortamında dahi bir hükümet gidiyor pekala yenisi gelebilecek şekilde ‘demokratik ve hukuki’ süreçler bir şekilde işliyordu.
Şimdi ülkemizde işleyen çalışan ne kaldı?
Asrı saadet deyip sahabeyi kiram deyip Yunus Mevlana deyip geldiğiniz iktidarda bugün ‘milletin ..ına koyacağım’ diyen azgın vahşi tüccarları savunmak için orduyu jandarmayı seferber ediyor ve doğasını korumak isteyen masum insanlara ‘hain terörist’ damgasını yapıştırıp saldırıya geçiyorsunuz?
Yapmayın etmeyin, hukuk ve siyaset içinde çözüm bulmaya çalışın, her şey bir anda ‘kontrolünüzden’ çıkabilir, zaten bu düşük yoğunluklu savaşlar kısa bir sürede her şeyi kontrolden çıkartacak vehamette.
Allah aşkına nereye koşuyorsunuz, biraz soluklanın biraz düşünün.
Hala onu bunu suçlamanız hala önünüze geleni hain ilan etmeniz, önce meclis ve sonra yandaş medyanın, bir büyük önlenemez korkuyla tir tir titrediğini gösteriyor!
Biraz insan olalım.
Birazcık hepimizi bir arada tutan ‘hukukumuz’ olsun.
Bu toprakların birikimine kültürüne birliğine yazık etmeyin!
Yalvarırım birazcık aynaya bakın, bu toprakların gelmiş geçmiş tarihinde bu kadar ağır ve büyük savaş maliyetlerinin sebebi nedir, kimdir?
Yalvarırım, gözümüzün önünde ülke elden gidiyor, ve meclis en başta, hepimiz, yavaş çekim bu felaketi seyretmekten başka elimizden hiçbir şey gelmiyor!
Nihat Genç
Odatv.com