“Ülkemiz, yabancı istihbarat örgütlerinin cirit attığı, bu örgütlerinin tetiklediği, kullandığı terör örgütlerinin katliamlara boğduğu, her tarafı düşmanlarla ateş çemberiyle sarılı bir durumda. Böyle bir halde, milli birlik ve beraberliğimizin sağlanması, Türk milleti olarak varlığımızın sıkılaştırılması, bizim bekamızla ilgili, yani Türkiye Cumhuriyeti olarak yaşamamızı sağlayacak bir ön şart. Böyle bir durumda 78 milyon vatandaşımızı, mutlaka hukukun üstünlüğü ve adalet paydasında buluşturmamız lazım. Hukukun üstünlüğü ve adalet paydasında buluşturmak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkesin, bu ülkede yaşamaktan gurur, güven ve mutluluk duymasını sağlamakla olur. Bunu ancak hukukun üstünlüğünü tesis ederek yapabiliriz. Siyasi iktidarı ve muhalefetiyle, her bir bireyi, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleriyle, içeride kutuplaştırmayı arttırıcı değil, ortak aklı üretecek ve Türk milleti oluşumuzun altını çizecek şekilde birliktelikler sağlayarak yürümek zorundayız. Artık birbirimizi ihanet düşmanlıklarla suçlamak yerine oturup doğruyu yapmamız gerektiğini söylüyorum. Elbette öncelik, devleti yönetenlere, sayın Cumhurbaşkanından, hükümet yetkililerine kadar, oradan başlayarak hepimizin üzerine düşer. Siyasi iktidarın da, siyasi muhalefetin de her söylemini çok düşünerek, ifade etmesi gerektiğinin altını çiziyorum.’
“ÖNCE HSYK’YI EL BİRLİĞİYLE DEĞİŞTİRMELİYİZ”
TBB Başkanı Feyzioğlu, Türkiye’de gündemde olan Anayasa değişikliğinden önce HSYK ve basın özgürlüğü konusunda adımlar atılmasını önerdi. Feyzioğlu, Anayasa değişikliği tartışmalarını yaparken, ilk önce Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını, adil yargılama yapabilirliğini sağlayacak biçimde el birliğiyle değiştirmek gerektiğini söyledi. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, şöyle devam etti:
“Türkiye’de düşünce, basın özgürlüğünü, güvence altına almamız, ondan sonra konuşa, konuşa, uzlaşarak anayasa yapar hale gelmemiz lazım. Bunu yapmadığımız takdirde, her türlü baskı, her türlü iç siyasi hesaplaşmaya yönelik adım, Türkiye’yi içeride kutuplaştırır, içeride kutuplaşmış bir Türkiye’nin, dışarıya karşı birliğini sağlaması mümkün değildir. Bugün hepimizin birbirimize ihtiyacı var. Devletin en üst makamındaki sayın Cumhurbaşkanının, 78 milyonun bu anlamda desteğine ihtiyacı vardır. Dolayısıyla kutuplaştırmak yerine kucaklaştırmayı denemesi gerekir kanaatindeyiz. ‘
BOYDAK HOLDİNG YÖNETİCİLERİYLE İLGİLİ KONUŞTU
TBB Metin Feyzioğlu, gazetecilerin sorusu üzerine Boydak Holding yöneticilerinin gözaltına alınmasını değerlendirdi. Kayseri’de önemli işadamlarınn gözaltına alınmasının ilk gündem maddesi olduğunu anlatan Feyzioğlu, “Yargıya güvenin şu anda maalesef dip yaptığı bir dönemdeyiz. Türkiye’de yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına, adil yargılama yapabilirliğine güven olsa, savcılığın yaptığı bir operasyonun böylesine tartışılması, insanların kamplara ayrılıp bir taraftan, diğer tarafa ihanet suçlamalarının yapılması söz konusu bile olmazdı. Bu hepimizin öncelikle siyasilerin görevi. Hakimleri, savcıları, adil, bağımsız yargılama yapar hale getirmektir” diye konuştu.
“KAYYUMLARIN GÖREVİ KAPISINA KİLİT VURMAK DEĞİL”
Feyzioğlu, Zaman Gazetesi’ne kayyum atanmasıyla ilgili olarak görüşlerini anlatırken, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığından şüphe edilmemesi halinde bu sorunun yöneltilmeyeceğini savundu. TBB Başkanı şöyle konuştu:
“Yargının siyasi iktidar tarafından telkin, tavsiye hatta talimatlara açık olduğu düşüncesi yaygınlaştıkça, sizlerin bu soruları sorma hakkınız da oluyor. İpek Medya ile ilgili daha önce kayyum atandı. Kayyumun görevi: Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, teslim aldığı şirketleri aynı verimlilikte işletmek ve yargılamanın sonunda öyle gelişirse, sahiplerine iade etmek. Yoksa alıp da, tavır değiştirtmek, politika değiştirtmek ve ondan sonra kapısına kilit vurmak değil. Bunların her biri, soru işaretleriyle karşılanıyor. Şu anda biz hep birtakım semptomları konuşuyoruz. Bizim ihtiyacımız olan gelin, şu yargıyı hepimizin güvendiği bir hale getirelim. Ondan sonra inanın, dünya hangi ciddi meselelerle uğraşıyorsa, biz de onlarla uğraşır hale geleceğiz. Yoksa birbirimizi bu münferit olaylar üzerinden sürekli düşmanlıkla suçlamaya devam edeceğiz.”
DHA’NIN SORULARINI YANITLADI
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesine kararlarına olan tepkisini, HDP Genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutumu ve Zaman gazetesine kayyum vasıtasıyla el konulmasını DHA’ya değerlendirdi. Fevzioğlu; asıl konunun Can Dündar ve Erdem Gül olmadığını belirterek şöyle dedi:
“Azıl mesele; bireysel başvurunun, anayasamıza referandum sonucu girmesi, bireysel başvurunun sonucu ve etkisi. Bu müesseseleri, işinize geldiği zaman alkışlayıp, işinize gelmediğinde yerden yere vuramazsınız. Anayasa Mahkemesi sizin işinize gelen, hoşunuza giden bir karar verdiğinde, ‘İşte biz yarattık’ deyip, ondan sonra da işinize gelmeyen bir karar verdiğinde de ihanetle suçlayamazsınız. Olacak şey değil bu. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruda, yerleşik içtihadı, yani bahsettiğimiz iki gazeteci için değil, yerleşik içtihadı, tutuklamada, iç hukuk yolu tükendiğinde bakmak şeklindedir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın eksik bilgilendirildiği husus, tabii kendisinin şahsen bilmesini beklemiyorum ama etrafındakilerin mutlaka bilgilendirmesi lazım. Eksik bilgilendirildiği, yanlış bilgilendirildiği husus, ‘Daha bu işin yargılaması devam ediyor’ demesi. O iş öyle değil. Tutuklama kararına içeride aşamada itiraz edilmiştir, o itiraz reddedilmiştir. Dolayısıyla iç hukukta Anayasa Mahkemesi’nden başka gidecek bir yer yoktur. Anayasa Mahkemesi de, anayasa da, kanun da konuya böyle bakıyor. Özel bir uygulama yok. İçeride mahkemesinin verdiği tutuklama kararına karşı itiraz merciine gidildi mi, gidildi. İtiraz mercii reddetti mi, etti. Dolayısıyla içeride gidebileceğin bir yer kalmadı, buraya gitti. İkincisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidilseydi, ‘Parası neyse verirdik, biz istediğimizi yapardık’. Sayın Cumhurbaşkanının bu sözlerini ben talihsizlik olarak görüyorum.”
TRAFİK POLİSİNİN CEZA YAZMASINA BENZETTİ
Feyzioğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla ilgili sözlerini, değerlendirmelerini ve yorumlarını trafik polisinin ceza yazmasına benzetirken, Anayasa Mahkemesi kararından sonra gidilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararın tazminat değil, ‘Bir ülkenin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiğinin tespiti’ olduğunu anlatı. TBB Başkanı, şöyle devam etti:
“Çağdaşlığından gurur duyan ‘Ben Avrupa değerler sisteminin bir parçasıyım ve insan haklarına saygılıyım’ diyen bir devlet, AİHM’in, ‘Sen insan haklarını ihlal ettin’ tespiti karşısında zaten en ağır yaptırıma uğramış olur. Tazminat, sadece küçücük bir yan yaptırımdan ibarettir, miktarı ne olursa olsun. Yani, veririz parasını arkadaş, biz bu işi yapmaya devam ederiz, demek şuna benziyor; trafik polisi sana ‘buraya park etme’ demiş, siz de ‘vereyim parasını, ben buraya park edeyim’ diyorsunuz. İşte o iş öyle değil. Bir de trafik polisi sizin arabanızı kaldırıyor oradan. Bu tavır, Avrupa Konseyi’nden ihraca kadar gider. Gidecek bir Sanghay Beşlisi de yok artık. Onu da söyleyeyim.”
‘ADALET BAKANLIĞININ, DOĞRULAMA GÖREVİ YOK’
Fevzioğlu, Cumhurbaşkanının açıklamalarının ardından Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın değerlendirmelerine üzüldüğünü de belirterek, şunları kaydetti:
“Üzüldüm. Keşke böyle demeseydi. Sayın Cumhurbaşkanının yanlış ya da eksik bilgilendirilmesi sonucu yaptığı bir açıklamayı, mutlaka doğrulama görevi yok, Adalet Bakanlığının. Burada işi, siyasi çekişmeden çıkartıp, salt hukuk bazında buna yaklaşmamız lazım. Bunu yapmadığımız takdirde, içeride birliği, bütünlüğü sağlayamayız. Yani söze geldiği zaman birlik, bütünlük mesajları vermek doğru ama onun gereği birliğin ve bütünlüğün anayasa paydasında, adalet paydasında sağlanması. Ben bir an önce daha düzgün, daha yapıcı ve hukuk düzleminde buluşturucu mesajların verilmesi gerektiğine inanıyorum. Suçlayıcı konuşmuyorum, Burada birbirimizi suçlamak yerine, artık ne kadar sıkıntılı bir durumda olduğumuzu görüp, içeride sürekli gerginleşelim, kutuplaşalım siyasetinin bizi dışarıda çok büyük yanlışlara sürüklediğini görmemiz gerektiğini söylüyorum. Türkiye’nin her tarafı ateş çemberi, yabancı istihbarat örgütlerinin desteğiyle veya tetiklemesiyle, işbirliği içerisinde terör örgütleri çeşitli yerlerde katliamlar yapıyor. Böyle bir ortamda yüzdelerle bu halkı kutuplara ayırmak, iç siyasette, kısa vadede belki tutan bu kutuplaşmaları sürdürmek, bizim artık geleceğimizi ciddi şekilde tehdit eder hale geldi. Böyle yürütemeyiz bunu.’
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, Sur ile ilgili çağrısını da değerlendiren Metin Fevzioğlu, HDP’nin, kendisini PKK’dan ayırmakta çok büyük sıkıntı çektiğini ifade ederken. “Terörü sonlandırmak için PKK’ya, ‘Çek git, silahlarını bırak ve çek git’ şeklinde bir dik duruş sergilemek yerine, PKK’yı destekler mahiyette bir tavır alması, HDP’nin Türkiye partisi olmasını benim kanaatimce zora sokmuştur. Türkiye için böyle bir hareketin, şans olması gerekirken, maalesef kendi kendini benim kanaatimdir, oldukça zorlamıştır, diye düşünüyorum. O sebeple ben tarafsız açıklamalar yaptıklarını düşünmüyorum. PKK adlı kanlı terör örgütüne açık tavır almadan, hiçbir şekilde Türkiye’de ‘Ben barış istiyorum’ cümleleri, barışa değil, tam aksine bölünmeye ve iç savaşa teşviktir. Çok açık bir şekilde söylüyorum bunu’ ifadelerini kullandı.