Çin, dönüşüm, değişim yapmaya karar verdiğinde eylemine bir isim bulmuştu:
Tek Ülke.
İki Sistem.
Demişlerdi.
Çin’de ekonomik alanda; komünizmin “özel mülkiyeti yasaklayan” temel ilkesinden vazgeçilmiş, ABD’nin dev özel şirketleri ve yabancı sermaye ülkeye davet edilmiş fakat yönetimde sosyalizme bağlı kalınmıştı.
Çin, yalan söylemedi.
Neyse o!
Azerbaycanlı can kardeşlerimiz de Türkiye Cumhuriyeti’ne olan sevgilerini dile getiren samimi duygularını şöyle anlatıyorlar.
Tek millet!
İki devlet.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı arasında uzlaşmaz çelişkiler, yakıcı kavgalar, yıkıcı nefretler varmış. Halktan ustaca gizlediler. Seçim meydanlarında “biriz-beraberiz-yediğimiz içtiğimiz aynı yalanı” ile oy isteyip yüzde 49.5’u buldular. Ahmet Davutoğlu’nu 21 ay boyunca birlikte çalıştığı yol arkadaşları, (partinin genelkurmayı sayılan Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeleri) arkadan vurdu. Sevgili Başbakanlarını ülke dışındayken arkasından “siyasi pusu kurarak” istifaya iteklediler. Yetkilerini elinden aldılar.
Bu nasıl oldu?
Siz de izliyorsunuz.
Yazılıyor, söyleniyor.
İtiraf ediliyor.
Cumhurbaşkanı istedi.
Başbakana pusu kuruldu.
Adam da ağlayarak gitti.
Bu nedir?
Adını doğru koymak lazım:
Tek adam!
İki dudak!
* * *
90 yıl önce “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” temel ilkesi ile yola 12 milyon nüfusla çıkan ve 90 yıl boyunca bata çıka “tek adamların iki dudağı arasından çıkıp hukuk devleti olmaya” çabalayan Türkiye, 90 milyon nüfusa ulaştı ve sonunda geldi “tek adamın iki dudağı arasına” teslim edildi.
Egemenlik iki dudağındır.
İki dudak ad söyleyecek.
Başbakan, bu ad olacak.
İki dudak isim verecek.
Meclis başkanı, bu isim olacak.
İki dudak işaret edecek.
Genelkurmay Başkanı, o olacak.
İki dudak büzülecek.
Kanunlar değişecek.
İki dudak fısıldayacak.
Hakimler karar alacak.
Hayatın her santimetre karesi; “tek adamın iki dudağından” çıkacak ayet ve hadis etkisinde sözlere göre belirlenecek, yaşanacak, yaşatılacak.
* * *
Egemenliğin “tek adam-iki dudak” arasına verildiği yönetim biçiminin dünyanın başka ülkelerinde örnekleri var: Almanya’da, İspanya’da, İtalya’da, Arjantin’de, Şili’de, Afrika ülkelerinde, Ortadoğu’nun İslamcı despotluklarında yaşandı. Çok acı, yıkıcı, ülkeleri felakete götürücü ve insanlık adına utanç verici sonuçları oldu. Tarih kitaplarında yazıyor; “tek adam-iki dudak” yönetimleri hep sarayda oturdu. Bu sarayların hepsinde; “din siyasete alet edildi, hınç ve para, kibir ve utanç el ele verdi” ve sonunda halk o sarayları bastı, “iki dudağa fermuar çekip” tarihin sepetine koydu.
SÖYLEŞİ
Sonunda evlatlarını yer!
Fransa’da kral ile kraliçeyi tahtından indirip başlarını giyotine veren 1789 devriminin en ateşli savunucularından Danton’un başı, devrimden bir süre sonra giyotinle kesildi. Bu sonuca nasıl gelindiğini anlatmak için “Devrim önce kendi evlatlarını yer” sözü tarihe geçmiş oldu. AKP’nin iktidara geldikten sonra yaptıklarına bakarak benim gibi yazarlar “Karşı Devrim” adını koymuştuk. Ahmet Taşgetiren gibi AKP yanlısı yazarlar da “Ak Devrim” adını vermişlerdi. Geçen gün Ahmet Taşgetiren bir TV kanalına çıkmış, “Davutoğlu’nu da yedik… Daha kaç öz evladımızı yiyeceğiz…” türü cümlelerle yakınıyordu. Taşgetiren başını vuracak büyük bir taş aramakta haklı; karşı devrim Davutoğlu’ndan önce pek çok öz evladını yedi. Fethullah Gülen’i yedi, Abdullah Gül’ü yedi, Bülent Arınç’ı yedi, Hüseyin Çelik’i yedi, Ertuğrul Yalçınbayır’ı yedi, Yaşar Yakış’ ı yedi, Ali Babacan’ı yedi, Merve Kavakçı’yı kolunda Meclis’e getiren Nazlı Ilıcak’ı bile yedi. Karşı devrimde öz evlat çok, yiye yiye bitiremez. İlk sırada Abdurrahman Dilipak var, “Stop Erdoğan” diye tweet yazmış.