İstanbul polisine dün sabah bir ihbar gelmiş:
“Bağcılar 100. Yıl Mahallesi’nde tesettürlü bir şahıs dolaşıyor. Tesettürü düşünce gördüm; şahsın aynı zamanda bıyıkları var. Sırt çantası da taşıyor.”
***
Bu ihbar üzerine polis alarma geçmiş ama “tesettürlü ve bıyıklı şahsı” bulamamış…
Nasıl bulsun; “tesettürlü şahıslar”a dokunmak yürek ister?
Yanlış anlamayın; bomba yüzünden değil, iktidar korkusu yüzünden!
“Başörtüsüne, kara çarşafa özgürlük getirdik; isteyen istediği gibi giyinebilir” diye böbürlenen bir partinin iktidarında, kim “tesettürlü” kadınlara dokunabilir ki?
Hangi çılgın, çarşafın ucunu kaldırıp “bıyık kontrolü” yapabilir?
***
Örtü böyle bir şeydir dostlar; içine ne koyarsanız; onu gizler…
İyiyi de gizler, kötüyü de…
Güzeli de gizler, çirkini de…
Ama örtüyü bayrak yapmışsanız…
İçine de “art niyetlerinizi” saklamışsanız…
Laiklik karşıtı sinsi planlarınızı sarıp “dokunulmaz” kılmışsanız…
Patlasanız; açamazsınız o tesettürü!
Açarsanız; davaya ihanet etmiş olursunuz.
***
İstanbul polisi eğer dün “siyah saçlı” bir kadın ihbarı alsaydı; en az bin kişiyi gözaltına alırdı.
Ama tesettürlü ve bıyıklı bir “kadın” aradı; kimselere dokunamadı!
Dokunamazsın kardeş!
Şüphelendiğin “şahıs” gözünün önünde olsa bile bulamazsın!
Türbana dokunanı hapse tıktınız çünkü…
Akademisyenlerin, gazetecilerin, siyasetçilerin hayatını bitirdiniz!
O yüzden nerede tesettürlü görürseniz kaçarsınız bugün!
“Gel de seni bir arayayım” diyemezsiniz…
Derseniz; günah işlemiş; daha da doğrusu tükürdüğünüzü yalamış olursunuz…
***
“Benim başörtülü bacımın üzerine affedersiniz idrarlarını yapmak suretiyle” diye haykıran zat-ı muhterem; neredesin!
Yoksa sen de patlamasından korkup “tesettürlü ama bıyıklı kadın”dan mı kaçtın?
ON ESİR!
Tam sekiz askerimiz ve iki polisimiz 2015’in Temmuz ayından bu yana PKK’nın elinde esir…
ABD’yi, İngiltere’yi bırakın; beğenmediğiniz İsrail bile böyle durumlarda askerlerini kurtarmak için yeri göğü birbirine katıyor…
Bizim iktidar ise bu acı gerçeği yok saymakla yetiniyor.
Evlatlarını ya da eşlerini bulmak için çırpınan kadınlar olmasa, bu on çocuğumuzu tamamen unutacağız!
***
Her fırsatta, “Eyyy” demeyi alışkanlık haline getiren “Eyyy Cumhurbaşkanı…”
Milletin içtiği sigaraya kadar her şeyle ilgileniyorsun da neden bu on evladımızı terör örgütünün elinden alıp getirmeyen “sorumlu sorumsuzlar”a ve “yetkili yetkisizler”e iki çift laf etmiyorsun?
SUR-VIVOR!
AKP iktidarı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na aktarılan gazeteleri ve televizyonları, atadığı kayyumlar aracılığıyla “babasının çiftliği gibi” yönetiyor! Necip muhalefet partileri de buna seyirci kalıyor!
Üç-beş bin tiraja sahip bu gazetelerden biri de yakın geçmişe kadar “Fethullahçı” olan Bugün Gazetesi…
Bu gazete Sur’daki son gelişmeleri dün “SUR-VİVOR” başlığıyla manşete taşıdı.
Gazetenin “yandaş” yöneticileri akıllarınca büyük bir buluşa imza attıklarını düşünebilir ama Sur’da yaşananlar asla bir oyun değil… Orada neredeyse her gün askerlerimiz ve polisimiz şehit düşüyor!
***
Gazeteciliğin yüzde 90’ı duygudur!
“Zeka şovu” yapmaya kalkışıp “insan”ı unutursan işte böyle “salaksı” hallere düşersin!
GÜNÜN SORUSU
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rusya, bizi iki pilota kaybetti” diyerek insan hayatına önem vermediğini bir kez daha gösterdi. Soru, bizim gazetenin arşiv şefi Ercan Dolapçı’dan kendisine:
Ne yani; herkes şehidine sizin gibi “kelle” mi demek zorunda?
YANDAŞLARA MI VERİLECEK?
Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır, sivil toplum örgütlerine önümüzdeki dört yılda 190 milyon euro hibe edeceklerini, bunun 11 milyon eurosunun bu ay sonu itibarıyla verileceğini söylemiş…
İyi de hangi sivil toplum örgütlerine verilecek bu para?
Her seçim döneminde çarşaf çarşaf ilan verip AKP’yi desteklemekten başka hiçbir iş yapmayan “yandaş” derneklere ya da vakıflara mı?
Yoksa Bilal kardeşin TÜRGEV’ine mi?
Örneğin binlerce genci okutan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de nasiplenecek mi bu hibelerden?
Demokrasi şeffaflık rejimidir Volkan Bey…
Açıklayın şu “şanslı” dernek ya da vakıfları da…
Biz de öğrenelim!
156+245!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Yaman Diktepeli’de… Sizin de Gül’e söyleyecekleriniz varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz:
“Abdullah Bey…
Biz Mustafa Mutlu okurları olarak Huber’deki işgaliniz sırasında sizin için yapılan harcamaları ödeyip ödemediğinizle… Kanlıca’daki 20 milyon liralık evi hangi parayla aldığınızla… Dört yüz gündür bu köşede dile getirilen onlarca soruyla ilgilenmiyoruz artık…
Biz, resmi yollardan da kullandığımız ‘bilgi edinme hakkımızı’ umursamamanıza yoğunlaştık bu saatten sonra… Susmakla her gün biraz daha battığınızı görmüyor musunuz?”
GÜNÜN İSYANI!
İsyanım 7 Haziran seçimlerinden önce her gün HDP’ye methiyeler düzen ancak son günlerde birden bire PKK-HDP ilişkisini keşfeden, dünkü yazısında da HDP’li vekillere “Alçaksınız anladık. Bari hem korkak, hem alçak olmayın” diye çıkışan cesur yürekli büyük yazar (!) Ahmet Hakan’a:
Hayırdır kardeş, başına taş mı düştü?
Aydınlık