Türk milliyetçiliği için “bütünün” varlığı, devamlılığı ve saygınlığı son derece önemlidir. Çünkü bireyler ölse de topluluklar yaşamaya devam eder. Tarihte başka kültürlerin içinde kaybolanların, o bütünü kaybettiğinde ya da ayrıldığında resmedildiği örnekler pek çoktur. Türk milliyetçileri kendi sistemini, bütününü ve kurumsallaşabilme sürecini azami ölçüde muhafaza edebilmek mecburiyetindedir. Zihinsel düzlemde böyle bir mecburiyet karşısında en dinamik unsur demokrasidir. Öyle ki Türk milliyetçiliğini bugün “demokrasiden uzaklaşma” ya da “demokrasi karşıtlığı” olarak sunan ve değerlendirenlerin bu kutlu vazifeyi yeterince anlamadıkları ortadadır.
O halde Türk Milliyetçiliği genel olarak demokrasiyi nasıl özümser?
Hiç şüphesiz demokrasinin en büyük özelliği hürriyet esasına dayanmasıdır. İnsan olarak sahip olduğumuz hakları başkalarının haklarını çiğnememek şartıyla, istediğimiz gibi kullanabildiğimiz zaman özgürüz demektir. Erol Güngör’e göre seçme hürriyeti demokrasinin dışardan en çok göze çarpan tarafı olsa da demokrasiyi asıl ayakta tutan şey hürriyetlerin çiğnenmesine engel olan sağlam müesseselerin kurulmuş olmasıdır. Zira insanların hür davranmasını ve yaşamasını kabul ediyorsak onların çoğunluk tarafından kabul gören yolu benimsememe hürriyetlerini de bu şekilde sağlayabiliriz.
***
Öte yandan insanlar demokrasi ve hürriyetler manzumesini kurumsal kimliğe ve onun herkesi ilgilendiren bütünselliğine zarar verecek bir yol olarak kabul ettiğinde iktidar ve muhalefet arasındaki belirgin farklılıklar yok olmaya yüz tutar. Böyle bir yaklaşımla iktidarda bulunanlar muhalefete, muhalefettekiler de kendi iklimlerinde, insanların doğru bildiklerini söyleme hürriyetine mümkün olduğunca saygı göstermek durumundadır. İster iktidar ister muhalefette olsun makama talip olanlar ve yarışanlar demokrasiyi sadece menfaatlerin buluşması ya da uzlaşması olarak değerlendirirse orada kaba kuvvet ve hileye ışık yakılmış olur.
Türk milliyetçiliği için demokrasi, insan ve onun mutluluğu için bir araçtır. Bu sebeple demokrasi sevgisi insan sevgisi ile bir arada gitmek zorundadır. İnsanları sevmeyi, onlara saygı duymayı öğrenenler demokrasiden başka bir yönetim şeklini düşünemezler. Bu kapsamda Türk milliyetçiliği açısından demokrasi ile iki sevgi boyutu arasında muazzam bir ilişki bulunmaktadır. Birisi milletini sevmektir. Bu sevgi milletin değer ve ilkelerine, öz kültürüne karşı saygıyı pekiştirmektedir. Diğeri ise daha ilmi bir zeminde vücut bulan insan sevgisidir. Millet esasına dayanan sistemlerde her bir insanın böyle bir sevgi anlayışı ile yoğrulması, eğitilmesi ve bahsedilen ilmi zemine kavuşturulması gerekir. Durmuş Hocaoğlu bir ülkenin demokrat olabilmesi için “bir dil, bir halk olması gerektiğini ve bunun da ulus devleti işaret ettiğinden” söz eder. Nitekim Osmanlı’nın son döneminde ve daha yakın olarak 12 Eylül öncesinde Türk Milliyetçiliğinin bu iki temel üzerinde zihinsel ve yapısal olarak örgütlenmeye çalıştığı görülür. Özellikle Ülkü Ocakları ve eğitimciler yoluyla genç beyinlerin bu duygu ve düşünceyle yoğrulmak istenmesi -olması gereken düzeye erişilemese de- birlik ve beraberlik için hem kurumsal hem de bireysel hürriyetlere atıfta bulunarak vaktiyle belli bir forma bürünmüştür.
***
Bununla birlikte Türk milliyetçiliğinin başucu kaynağı 9 Işık adlı eserde Türk milleti için uygun görülen yönetim sistemine “Hürriyetçi demokrasi” adı verilmiştir. Aynı eserde Türk milliyetçiliğinin korunmasının yolunun demokrasiyle bağlantılı olduğu vurgulanmaktadır. Bu kapsamda “bireysel hürriyete dayanan halk idaresi” Türk milliyetçiliğinin kilometre taşı olarak konumlanmıştır. Bakınız Ülkü Ocakları resmi sayfasında bir 9 Işık ilkesi olarak “Hürriyetçilik ve şahsiyetçilik” açıklanırken ne yazılmaktadır: “Bu tarafa rey verirseniz akşam eve giderken beş tane adamım sizi çevirir, adamakıllı döver gibi tehdit eder bir durum ortaya çıkarsa, hürriyetin anlamı kalmaz.” Bu ifade Türk milliyetçiliğinin siyaset sahasında o dönem karşılaştığı bir vaziyetin eleştirisidir aslında…
İşte tüm bu gerekçelerle herkese çağrımız şudur: Türk milliyetçiliği aynı gemide gitmek isteyen her birey için vazgeçilmez bir bütünün adıdır. Demokrasiyi ise onun bütünselliğine sahip çıkarak, koruyarak ve kollayarak yaşatmak durumundayız. Bugün iktidar ya da yönetim katında olanlar yarın olmadıklarında böyle bir bütünü ne kadar arayacaklarını asla unutmamalıdırlar.
Kürşad ZORLU