Acılarla dolu dolu yaşadığımız yılın son gününde ezber bozalım…
Görünür fişekleme tarihi 2009 olan ve gerçek temelleri AKP iktidarının ilk yıllarında atılan ilk çözüm/çözülme süreci dalgası “Demokratik Açılım” süreciydi. Habur ve benzeri skandallarla sarsılan süreç, üzerinde tepkilerin oluşmasından ötürü daha sonra “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adıyla makyajla korundu. Bu süreç, Silvan olayı ve PKK’nın paralel meclis yapılanması DTK’nın “demokratik özerklik” ilan ettiği 2011 Haziran ayı ortalarında sona erdi.
Çözüm/çözülme sürecinde ikinci dalga 2013 yılı Ocak ayında İmralı ile başlayan heyet trafiği ile yeniden oluşturulan “şehitler gelmeyecek analar ağlamayacak” algısıyla daha güçlü ve kamuoyu desteğini azami seviyede arkasına alarak devam etti. Ancak bu süreçte Kobani olaylarıyla kilitlenirken, 7 Haziran seçimlerine giden dönemde buzdolabına kaldırıldı.
7 Haziran sonrası HDP’nin yüksek oy oranına rağmen PKK eylemlerine yeniden başlayınca “çözüm süreci” unutuldu (!) hatta bu süreci başlatanlar günah çıkarmaya yöneldi. Dolmabahçe ve İmralı mutabakatları askıda kaldı. Dolmabahçe ayağında bulunan Yalçın Akdoğan yalnızlığa itildi. İmralı ayağını oluşturan Hakan Fidan ise sarayın hışmından Ahmet Hoca sayesinde kurtuldu. 1 Kasım seçimlerinden AKP’nin ezici bir üstünlükle tek başına iktidara gelmesi, HDP’nin de Meclis’e yeniden girmesi ile Türkiye’nin kaderi siyaseten AKP ile HDP arasında kaldı. Ancak, terör örgütünün siyasi kolu HDP’nin oylarının bir önceki seçime göre düşmesi, PKK’nın şehir savaşları sürecine girmesi, yine PKK’nın çözüm sürecinde elde ettiği kazanımları savaş sürecine göre daha üst seviyede olduğunu biliyor olması, üçüncü bir çözüm süreci dalgasının başlamasına zemin sundu. Ayrıca, Başkanlık sistemi için daha önceden İmralı ile yapılan görüşmeler ve müzakereler kapsamında Başkanlığa karşılıklı mutabakat kapsamında geçileceğinin işaretleri seçimden hemen sonra gündeme gelmeye başladı. Buzdolabına kaldırılan Yalçın Akdoğan’ın Dolmabahçe mutabakatı ile Hakan Fidan’ın İmralı mutabakatı, morg yolundan geri döndürüldü. “çözüm süreci”nin ilk iki dalgasında pasif misyon üstlenen ancak 7 Haziran seçimlerinde “Kürt sorunu”nda inisiyatifi eline alma şansı elde eden HDP, PKK’nın eylemleri, AKP’nin muhatap olarak HDP’yi geri plana itmek istemesi sebebi ile yeni çözüm/çözülme süreci dalgasında da pasif bir konumda kalacak gibi görünmektedir. Bu durum bir yandan İmralı canisi için önemli bir fırsat zemini sunarken, bir yandan da Kandil’in siyaset zemininin gölgesinde kalması riskini ortadan kaldıracak bir iklim oluşturdu. AKP açısından ise “çözüm süreci”nde HDP’yi etkin muhatap görmesi siyasal zeminde Kürtlerin tamamen HDP’ye kayması riskini doğuracağından böylesi bir eğilime girmek istemediği algısını güçlendirmektedir.
“Çözüm süreci”nin muhtemel üçüncü dalgasında önceki iki sürece göre daha güçlü bir algı yönetimi ile yola çıkılacağı sinyalleri verilmektedir. Yani, “şehitler ölmesin analar ağlamasın” sloganı artık yetmeyecek. Ancak bu süreçte İmralı ve Kandil arabulucu (yani üçüncü bir devlet veya uluslar arası kuruluşu) veya üçüncü göz olarak adlandırılan bir asli bir de yavru garantör isteyecektir.
Yavru garantörü gördük. Barzani Ankara’ya gelir gelmez ayağının tozuyla Yenimahalle’deki çözüm merkezine gitti ve orada bu garantörlüğün altına imzasını attı. Kendisinden yana sorun olmayacağını vurguladı. Asli garantörü ise burada yazmaya gerek yok siz “A” şıkkından anlarsınız. AKP, bu süreçte seçimlerden aldığı yüksek oy oranı sebebiyle önceki süreçte olduğu kadar tavizkar olmak yerine “savaşsa savaş” diyebilecektir,zaten diyor da!.. Zira, kamuoyu 7 Haziran’dan bu yana şehit haberlerine yeterince alıştı ve günlük hayatın bir parçası olarak görmeye başladı maalesef. Baldıran zehrini yutan millet artık morfin almış gibi hiç bir şeye tepki vermiyor. Bayrağa sarılı tabutları, gözünden yaş akan yavruları gördüğünde bile midesel sorunlarla meşgul oluyor. Örgüt ve İmralı açısından AKP’nin bu algısal güçlü zemini önemli bir risk unsuru olarak görülürken, ikinci bir Uludere veya operasyonları boşa çıkartabilecek bir “false flag” operasyon beklentisi öne çıkmaktadır.Üçüncü “çözüm süreci” dalgası başlarken, 7 Haziran’dan bu yana hiç yıpratılmayan ve bir fanus içinde korumaya alınan terörist başı Öcalan’dan hiç beklenmeyen açıklamaların gündeme gelebileceğini hatırda tutmak gerekmektedir. İmralı canisi Öcalan, siyasal ve algısal zeminde AKP’nin ve Erdoğan’ın gücü karşısından dönemsel ve taktiksel bir biat seremonisine girme ihtimali yüksek görülmektedir. İhanet merkezi Kandil’in ise bu söylemler karşısında sessiz kalacağı, kamuoyunda ise Öcalan’ın bu sorunda son şans olduğu ve bir daha böyle bir fırsatın ele geçmeyeceği vurgusu öne çıkartılacaktır. Ancak üçüncü “çözüm süreci” dalgasında AKP’nin en önemli ve tek risk unsuru askerin tutumu olacaktır.
yeniçağ