Gençlik çağlarımızda “Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi” diye bir kitap yayınlanmıştı. Yazarı Ayhan Tuğcugil idi. Türk Milliyetçilerini en çok etkileyen, bütün yurtta ülkücülerin söylem birliğini sağlayan eserlerin başında o kitap geliyordu.
Ayhan Tuğcugil’in aslında İskender Öksüz olduğunu o zaman da biliyordum. Öksüz, tıpkı o günlerde yaptığı gibi bu defa da ihtiyaç ve Millî Düşünce Merkezi’nin talebi üzerine “Millet ve Milliyetçilik” adıyla konuyu yeniden ele aldı. Aradan geçen 40 yıl içinde dünyada ve Türkiye’de geliştirilen yeni teorileri, yeni bakış açılarını ve tabii ki millet ve milliyet üzerindeki operasyonları da inceleyip, “bilimin millet ve milliyetçilik hakkında söylediklerini uzman olmayanların da anlayacağı bir dille” açıkladı.
***
376 sayfalık kitabı, burada özetlemek mümkün değil. Bu sebeple, dış dayatmalarla Türkiye’nin gündemi haline getirilen “Yeni Anayasa” çalışmalarına Öksüz’ün nasıl baktığını nakletmek istiyorum.
Öksüz, ABD ve AB’nin enerji zengini bölgedeki nüfuzunu garanti altına almak için Kürt devleti kurmaya çalıştığını belirttikten sonra, “Bu stratejik hedefi gerçekleştirmek için AB ve ABD, bize milliyetsiz, sınırlara önem vermeyen, bir mozaik anlayışını methederken, Kürt etnisitesine dayalı ulus devlet inşası için elinden geleni yapmaktadır” diyor:
“Meselâ TESEV ve benzeri kuruluşların bir anayasa teklifinde ve aslında sürekli savundukları ve adına ‘liberalizm’ dedikleri fikirler şöyle özetlenebilir:
1) Anayasalarda milletten, milliyetten söz edilmez.
2) Anayasalarda ‘ideoloji’ olmaz.
3) Anayasalarda dinî referanslar olmaz.
Halbuki bu iddialar tamamen yalandır. İddialara dayanak gösterilme ihtiyacı bile hissedilmemektedir. Tavır şudur: ‘Bu böyledir! Dünya bu yöne gitmektedir! Siz de bu yöne gitmek zorundasınız!’ Bu emredici tutumun siyasi ve ideolojik yönlerini bir kenara bırakarak tespitlerimizi sıralayalım:
1) Dünya anayasalarının büyük çoğunluğunda millet ve milliyet vardır ve ön plandadır.
2) Dünya anayasalarının çoğunda devletin ideolojisi, değerleri belirtilmektedir ve ön plandadır.
3) Dünya anayasalarının çoğunda kutsala atıf vardır. Bir kısmında mezhep ve kilise seviyesine kadar ayrıntıya girilmektedir.”
Öksüz, iddia sahiplerinin gerçeğe yaklaşmak için özetle, “Dünya anayasalarında öyle olmasa da Türkiye anayasasında millete ve milliyete atıf yapılmamalıdır, çünkü Türkiye’de Türk milletinin egemenliğini istemiyoruz. Hatta egemenlik sözünü bile duymak istemiyoruz. Mevcut anayasadaki 1924 ideolojisini sevmiyoruz. Onun yerine daha iyi bir ideoloji koyana kadar hiç olmazsa ideolojisiz kalsın” demeleri gerektiğini, bu sayede Türkiye’nin istendiği gibi bölünüp parçalanabileceğini anlatıyor!
***
Öksüz, Aziz Babuşçu’nun “AK Parti sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” ve Tayyip Erdoğan’ın “Bizi birbirimize bağlayan en büyük bağ, İslâm kardeşliği bağıdır; bunu yakaladığımız anda işi çözeriz. Gazetenin bir tanesi yazmış ‘Türkiye Türklerindir’ diye, ahlâksız bu, hayâsız. Eğer bunu derseniz, Türkiye’yi 30’a bölersiniz” yolundaki sözlerini hatırlattıktan sonra Erol Güngör’ün benim de kitaplarımda atıfta bulunduğum tarihi sözleriyle cevap veriyor:
“İslâmcılık şimdiye kadar hep hâkim milliyete karşı hoşnutsuzluğunu doğrudan doğruya belirtemeyen etnik azınlıkların ideolojisi olmuştur. Bunların amacı İslâm ülkeleri arasında birlik sağlamaktan ziyade kendi yaşadıkları ülkede milliyetçi politikayı etkisiz duruma getirmektir. Bu azınlıklar ayrılıkçı bir politika takip edecek kadar kalabalık ve güçlü olduklarını hissettikleri an kendi istikametlerinde bir milliyetçilik hareketi açıklamaktan hiç geri kalmazlar; böyle bir güce erişemedikleri müddetçe İslâm davasının şampiyonu olarak görünürler.”
yeniçağ